“ÖZÜR” DOĞAYA YAPILANI UNUTTURABİLECEK Mİ?
Manşet Haber 4.03.2021 18:00:32 0

“ÖZÜR” DOĞAYA YAPILANI UNUTTURABİLECEK Mİ?

“ÖZÜR” DOĞAYA YAPILANI UNUTTURABİLECEK Mİ?

“Yaşanan kuraklığın doğaya etkisinin, çevreye verdiği zararın, alınan önlemlerin sonucunu birlikte yaşayacağız!
Sivrisinekler “yine” neden olanlardan çok, yoksul katmanın üzerine abanacak!
Yaşanan covid 19 için “yere/ göğe” sığdırılamayan önlemlerin neden olduğu “yıkımın” daha çoğu “kuraklık” nedeniyle yoksulluğun yaşam alanını yaşanmaz kılacak!
Bakalım o zaman “kim” işin içerisinden çıkabilmek için “özür” dileyecek?
“Özür” doğaya yapılanı unutturabilecek mi?”
Bu paragrafı dün yazmış, soru işareti ile de nokrayı koymuştum!
Konu doğa olunca, kuraklık olunca, iklim değişikliği olunca, “özür” dilemek olunca yazacaklarımın bitmediğini anladım.
Dünün arkası…
***
“Kuraklık, yağış azlığı, çevrede oluşan durağan su birikintileri” sivrisinek yoğunluğunun artmasına neden olacağını belirtiyor, bilim insanları.
Buna gerekçe olarak da küresel ısınma, çevresel etkiler gösteriliyor!
Kapitalizm nasıl ki “orta sınıfı/ orta direği” yok etmenin, “var/ yok” olgusu üzerine yoğunlaşıyor, bunu birçok ülkede başarıyorsa…
Kapitalizmin doğası da, artık “orta bir mevsim” olgusunu ret ediyor!
İlkyaza/ sonyaza ne gerek var ki?
Bir yaz, bir de kış yeter!
Onun da ne zaman yaşanacağı belirsiz!
***
Ülkemizin dört mevsimi, dört ayrı güzellikte yaşadığı unutulmamalı…
Portakal çiçeklerini de, zerdali çiçeklerini de, sümbülü de, nergisi de, zararsız böceklerini de…
Ülkemizde her yıl mevsimler, bir yıl öncesi ile karşılaştırılamıyor! Su debisi düşüyor, yer altı suları çekiliyor, yağışlar azalıyor, yerleşim yerlerinde küçük su birikintileri oluşuyor…
Bilim insanlarının saptaması bu biçimde…
“Su birikmesinin” anlamı çok önemli; sivrisinekler için yaşam alanı oluyor!
Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Çetin araştırmasının sonucunu şöyle anlatıyor:
“Ege ve Akdeniz bölgesi gibi birçok alanda 3-4 derecelik artış bu canlılar için çok önemli. Artık sivrisinekler yıl genelinde görülebiliyor. Bina bodrumlarında, konutlar etrafındaki her türlü su birikintisinde ürüyorlar. Gelişim süreleri kısalıyor ve bu bir dezavantaj. Küresel iklim değişikliği nedeniyle daha geç kış uykusuna yatıyorlar ve bazı türlerin kuraklıktan etkilenmeyip hayatta kalma olasılıkları artıyor. Aşırı yağış ya da yağış azlığı nedeniyle küçük su birikintileri oluştu ve sivrisinekler buraları çok sever'
***
Dün Adana anakent Belediyesi’nin dronla ilaçlama yaptığını belirtmiştim.
Başkan Karalar’ın şu sözünü anımsayalım:
“Sivrisinek üreten dereler, su birikintileri ve farklı noktalar temizleniyor, ilaçlanıyor fakat üzerinde ilaçlama yapılamayan dalyan, büyük göletler, bataklıklar, özellikle Karataş gibi sahillerde olağanüstü sinek üremesine neden oluyor.”
Kentin dışındaki bataklıkları, kentin içinden geçen kanalları/ dereleri ilaçlamak önemli…
Dronlarla, “etkisinin” ne olacağı bilinmeyen ilaçlarla yapılan çalışmalar…
Daha martın başındayız, sivrisineklerin görüldüğü yerleri duydum.
Covid 19 nedeniyle yurttaşlar evde daha çok zaman geçirince caddeler o denli bakım/ temizlik istemese de, mahalleler ayrı bir özen istediği bir gerçek!
Sabah, her zaman süt aldığım mahalle/ gezici sütçüsünün durak yerindeki yığılı çöpü gördüğümde “acılanmadım” değil!
Mahalle arsının kiri/ pası…
Adana’nın ünlü Küçüksaat dolayında, günlerdir toz/ toprak/ çamurla boğuşan mağazalar daha dün kilit taşlarına kavuştu!
Günlerdir süren ardından kilit/ brodür taşlar esnafın yüzüne yetmişti; iyi mi?
***
“Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” özdeyişinin bilim insanlarına esin kaynağı olduğuna inanıyorum.
“Öngörü” olgusunun kazandırmıştır bireye…
Doğa bu denli hor görülürken, kentlerin içinde bir avuç “yandaşa” kazandırmak için ağaçlıklı alanlar yok edilirken, tarım alanları hoyratça bozulurken, yaşam alanlarına yüksek/ betondan yapılar dikilirken bu günkü yaşanacaklar “öngörülebilmeliydi”!
“Sivrisinekle savaşıyoruz” denilerek yapılan “yaşam alanını” zehirlemek değil mi?
Kentlerde yaşam alanlarını yaşanmazlaştıran “yerel yönetimler” değil mi?
Prof. Dr. Hüseyin Çetin’in son sözü şu:
'Daha soğuk bir kış yaşansaydı sivrisinek popülasyonunda ciddi azalma olacaktı. Binaların bodrum katlarında, sığ sularda sivrisinekler kışı iyi bir şekilde geçirdi. Maalesef önümüzdeki yaz aylarının tamamında Türkiye'nin birçok bölgesinde sivrisinek popülasyonunda artış bekliyoruz'
Bugün “çok iyi çalışmalar yaptık, en güçlü ilaçlar kullandık” diyenler, birkaç ay sonra “yaptıklarımızla başarılı olamadık, özür dileriz” derlerse şaşırmayacağız!
Yurttaşın “şaşırmaya aç” olduğu unutulmasın!





YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°