Polis, Öcalan’a yeniden “Örgüt Başı” dedi
Manşet Haber 19.02.2014 11:40:18 0

Polis, Öcalan’a yeniden “Örgüt Başı” dedi

Polis, Öcalan’a yeniden “Örgüt Başı” dedi

Adana’nın gümolotof_kokteyladananey mahallelerinde bölücü örgüte yönelik operasyonlar ile ilgili Valilik İl Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada imralı cezaevinde yatak Abdullah Öcalan için “Örgüt Başı” ifadesi kullanıldı.

İl Emniyet Müdürlüğü’nün bu konudaki yazılı açıklaması şöyle:

“İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerince PKK/KCK terör örgütü elebaşı Abdullah ÖCALAN’ ın   15 Şubat 1999 tarihinde Kenya’ da yakalanarak ülkemize getirilişinin yıl dönümü münasebeti ile terör örgütü yandaşlarının ilimizde planladıkları korsan gösteri eylemlerinde kullanılmak üzere molotof kokteylli hazırladıkları yönünde bilgiler elde edilmesi üzerine adli makamlardan alınan arama kararına istinaden 14 Şubat 2014 günü Seyhan İlçesinde bulunan bir ikamete yapılan operasyonda; 66 adet Molotof kokteyli, 2 adet (16) ‘lı havai fişek, 2 adet sarı ve siyah renkli sprey boya, 2 adet  gök bombası tabir edilen havai fişek, bir adet pankart ele geçirildi.

Olayla ilgili 2 şüpheli şahıs yakalanmış ve adli makamların talimatı doğrultusunda ifadesi alınarak serbest bırakılmıştır.”

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°