PUTLAR DİRİLDİ Mİ? -1

PUTLAR DİRİLDİ Mİ? -1

Sümerlerden, Enlil, Enki vb. tanrılar ve insanların bu tanrılarla ilişkilerini düzenleyen putlar vardı. İslamiyet öncesi bugünkü Kâbe’de yine putlar yer alıyordu. İslamiyet bütün bunları ortadan kaldırdı ve insanla Tanrı arasında aracıya gerek olmadığını söyledi.
Bilindiği gibi peygamber ölünce işler karıştı, yönetim problemi başladı. Devamında görev yapan dört halifeden üçü öldürüldü. Önce şii-sünni, sonra da bunlar kendi aralarında mezheplere bölündü.
Süreç içinde Tanrı ile kulları arasına şeyhler, şıhlar, mürşitler, dedeler, vb. girdi. Ve gelinen noktada insanlar, “bu vatandaşların gönlü yapılmadan, yani hizmetine girilmeden, avantaları verilmeden Tanrı’ya ulaşılamayacağı”na inandırıldı.
Ümmeti içinde peygamberin konumu ne ise, müritleri arasında şeyhin işgal ettiği mevki de odur.
Tarikatta şeyh her şeydir. O kutubtur, gavs’tır, insan-ı kâmildir, hakikat-i Muhammedi’yi temsil eder.
İnsanlar, Allah ile olacak işin, ancak mürşidin aracılığıyla olacağına inandırılır.Sıradan insan ancak şeyh aracılığıyla Allah ile irtibat kurabilir.
Şeyhten yüz çevirmek Allah’tan yüz çevirmektir. Şeyhin yaptıkları Allah’ın yaptıklarıdır, sorgulanamaz. Oysa peygamberin kendi kararları bile sorgulanıyordu.
Mürit, nefsini öldürme namına şeyhin önünde alçaltılır, kişiliği yok edilir. Köpeklerin yediği çanaktan yemek yemeğe zorlanır. En pis işlerde çalıştırılır. İzzet-i nefsi yok edilir. Aklını kullanmasına kesinlikle izin verilmez.
Mürit, Allah’a kul olmak istiyorsa önce şeyhe kul olmalıdır. Daha da ileri gidilip müritler, “şeyhe itaat, Allah’a itaatten daha iyidir” e inandırılır.
Mürit, “kurban olayım yoluna, canım sana feda olsun, Şeyhim medet” diye yalvartılır. “İtin, Kıtmir’in olayım” diye inletilir. İradesi felç edilmiş, robot haline getirilmiştir.
Şeyh ne derse, haram bile olsa, yanlış bile olsa mürit yapmalıdır. Artık kendini yok, şeyhini var bilmelidir.
Hiç çekinmeden, hiç düşünmeden karısını, kızını ve oğlunu şeyhine peşkeş çeker. (Şems-Mevlana ilişkisi)
Müritlere, Hallac-ı Mansur’un “şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” sözünü hadistir diye yuttururlar.
Haşhaşiliğin kurucusu Hasan Sabbah, müritlerini masum İmam’a çağırır.Gazali’ye göre şeyhi olmayan kimse ırmak kenarında dolaşan köre benzer. Her an ırmağa düşebilir. Bir mürşit olmadan din öğrenilemez. Yani ikisi arasında fark yoktur.
Şeytan bile bunların yanında çok masum kalır. En azından insanların ırzına, namusuna musallat olmaz. İnsanların emeğine, sofrasındaki ekmeğine, cebindeki cüzdanına göz koymaz. Bunların olduğu yere şeytan giremez. Çünkü girerse pabucunu ters giydirirler.
Çalışmadan, bir elleri yağda, bir elleri balda, holding patronları gibi yaşarlar. Gibisi fazla, zaten birçoğu holding patronudur.
Sahte, yalan hadis uydurmakta üstlerine yoktur.
Mürşitler yürüyen ilahtır. Namazlarını Mekke’de kılar. Torosların zirvesinden Kabe’de ne olup bittiğini gözler.
Zikir ayinlerini tarikatçılar icat etmişlerdir. Güya peygamber bu zikirleri gizlice, mağarada öğretmiştir. Ya da kapıları kilitlemiş güzide, seçkin sahabesine talim ettirmiştir vs.
İnsan-ı kâmilin yüzünü hayal etmek, kâinatın ruhu olan Allah ile temas etmektir. Zahit Kotku: “Mürşit Allah’ın aynasıdır. Her kim mürşidin ruhaniyetine basiret gözüyle bakarsa onda Allah’ın tecellisini görür” der.
İmam Rabbani; “Mürşidin gölgesi, Allah’ı anmaktan daha evladır” demiştir.
Rabıta; bir müridin, mürşidinin ruhaniyetiyle beraber, suretini kalp gözünün önüne getirerek hayal etmesi ve kalbiyle ondan yardım istemesidir.
Nakşilere, özellikle Halidiye koluna göre; rabıtasız Allah’a ulaşmak, fena fillah mümkün değildir.Rabıta Hindistan kökenlidir. Ortadoğu’da bunu yayan, 1778-1826 yıllarında yaşamış Mevlana Halid-i Bağdadi dir.
Bunlara göre şeyh; tüm ilahi sıfatların üzerinde tecelli ettiği zattır. Kâmili Mürşit, Allah’ın bir beşer olarak, yani insan suretinde görünmesidir.
Bu şeyhlerin gücü, toplu hipnoza sokulmuş, “canım kurban olsun yoluna” diye Allah’ın halifesi, vekili emrinde her an ölmeye hazır robotlardan gelmektedir.
Bunların kul hakkı yemede üstlerine yoktur. Oysa yenilmiş kul hakkını ne Mekke temizler ne de tekke.
İslam dünyasında en geniş tabanı olan tarikat Nakşiliktir. Binlerce şeyh, “gece rüyamda Allah beni görevlendirdi” deyip sabahleyin dükkanı/tekkeyi açar. Serbest piyasa ekonomisi burada da geçerlidir. Pazarlama ve reklamı iyi yapan ülke çapında şöhret olur. Bunların elini ayağını koca devlet adamları öpüyor.
Bunlar bir tarikat şeyhi ölünce amip gibi bölünürler. Hepsi de peygambere ulaşan bir silsile, yani soyağacı uydurur. “Biz peygamberin varisleriyiz, onun maddi ve manevi torunlarıyız” derler. Oysa İslam, hiç kimseye bir ayrıcalık vermez.
Nakşiler Ebubekir yoluyla, şiiler Ali yoluyla peygambere ulaşırlar. Oysa ne Ebubekir’in ne de Ali’nin bunlardan haberleri yoktur, bu konularla ilgileri olmamıştır.
20 Aralık 2019
Mahmut TEBERİK

Mahmut TEBERİK

20.12.2019 17:41:25

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI