PUTLAR DİRİLDİ Mİ?-2

PUTLAR DİRİLDİ Mİ?-2

Tekkeler, zaviyeler, tarikatlar, cemaatler günümüzde daha da tehlikeli bir hal almıştır. Neden?
Devlet ve halk olarak bir 15 Temmuz FETÖ travması yaşadık. Yaşanan bu travmanın siyasi boyutu, FETÖ ile AKP niniçiçe olması, birlikte çalışmaları, “ne istediniz de vermedik” söylemleri başka bir tartışmanın konusudur.
FETÖ terör örgütü bildiğimiz tipik bir tarikat yapılanmasıdır. Başındaki şahıs kendince bir mehdi/mesih, kurb-u azamdır. Cemaatinin ilahi bir görevlendirme ile çalıştığına müritlerini inandırmıştır.
Ayrıca Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gibi Ortadoğu’da cirit atan, bölgeyi kan gölüne çeviren, kendileri gibi düşünmeyen her türlü düşünceyi hunharca yok eden islami terör örgütleri de dinden beslenen örgütlerdir.
Başkanlık sisteminde 50 artı 1 den dolayı bir oy bile çok önemli olduğundan, siyaset kurumu tarikatları oy deposu olarak görmektedir. Siyaset tarikatlara değil, tarikatlar siyasete yön vermektedir. Resmi din eğitiminin verildiği imam hatip liseleri ve ilahiyat fakültelerinde görev yapan hocaların tarikat yapılanmaları baskındır.
Bu tarikat, tekke ve cemaatler blok oylara sahip oldukları için siyasetçilerle pazarlığa otururlar. Şu kadar müridimiz var, cemaatimizin şu kadar oyu var” diyerek pazarlığı yüksekten açarlar.
Pazarlıkta anlaştıkları zaman ehli kâmil olan şeyhler gece uykuya yattıklarında rüyalarında peygamberi görürler sabah uyandıklarında kararı müritlerine açıklarlar.
“Oylar şu partiye verilecek, bu konu tartışmaya kapalıdır, çünkü emri peygamber vermiştir” diyerek siyaset ve dünyalık devşirirler.
Bu süreç al takke ver külah misali tarafların işine geldiği sürece devam eder. Tıpkı ülkemizde 1950 seçimlerinde iktidara gelen Menderes Hükümeti ve devamında Demirel Hükümetlerinde yaşandığı gibi.
Ülkemizde Diyanet, tarikat, tekke, zaviye vb. yoluyla halkın sırtından geçinen ulema, Mustafa Kemal’i ve Cumhuriyeti sevmezler. Neden mi?
Bunlar tarihin hiçbir devrinde savaşa katılmamışlardır. Kurtuluş savaşında ülkemizde beş bin civarında medrese ve bu medreselerde bir ordu büyüklüğünde genç vardı.
Halk kan içinde yüzerken, halkın çocukları Anadolu için canını verirken bu sarıklılar ‘ekmek elden su gölden’ yan gelip yatıyordu. Üstüne üstlük, KuvvayıMilliye’nin de aleyhine çalışıyorlardı.
Sonra Cumhuriyet bunları askere aldı ve ayrıcalıkları sona erdi.
Şimdi ise üç ordu büyüklüğündeler. Yine 'Bir dönüm bostan, yan gel oğlum Osman'. Yine Cumhuriyetin aleyhinde çalışıyorlar.
Bunlar çok güçlendikleri zaman bizzat siyasi erki kendileri ele geçirmek isterler. Çünkü doğada olduğu gibi siyasal ve toplumsal yaşam da boşluk tanımaz.Siyasal erki ele geçirmek için de gerekirse teröre başvurmak dahil her türlü yöntemi kullanırlar.
Gün gelir, uluslararası konjoktür de uygunsa, yani “ılımlı islam” adıyla yürürlüğe konulan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında önlerindeki bütün demokratik engeller temizlenerek iktidara taşınırlar.Hatta BOP un eşbaşkanı yapılırlar.
Halidi Bağdadinin baş müridi el Hani: “Amaç gerek gizli, gerekse aşikar yönetimi elde etmek, kaleleri ve ülkeleri ele geçirmektir” diyor.
Hint alt kıtasındaki on binin üzerindeki Diyobend medreseleri Taliban’ın militan kaynağıdır. Buralarda verilen eğitim Hanefi, yani ülkemizdeki kasik din eğitimidir ve Nakşidir. Ülkemizdeki tarikatların kahir ekseriyeti de aynı ekole mensuptur. O halde ülkemizdeki Nakşilerin bir tık sonrasında silahlı Taliban olması çok uzak ihtimal değildir.
Yazıya son verirken sizi bir fıkra ile güldüreyim.
Toroslarda aşiret beyinin çadırına sahte bir sofu misafir olur. Sofunun şerefine bir koyun kesilmiş, etler pişerken sohbet koyulaşmış. Bu arada bizim sofu ikide bir “hoşt, hoşt” deyip dururmuş. Sorulduğunda ise “yahu bir köpek Kâbe’nin duvarına işiyor, onu kovalıyorum” der.
Aşiret beyinin karısı ise görmüş geçirmiş bir kadındır. “Sen şimdi görürsün” der. Biraz sonra bir sahanda et ve pilav birlikte servis edilmeye başlanmış. Fakat sofunun sahanına önce et, üzerine tepeleme pilavı doldurmuş ki et görülmesin.
Bizim sofu bir başkalarına bir de kendi tabağına bakar ve “hanımım, bana et vermiyor musun” der. Beyin karısı sofuya döner ve “ulan, Kâbe’ye işeyen iti gören, sahandaki eti görmez mi” der ve sofuya siktiri çeker.
Sonsöz: Görüldüğü gibi günümüzde eskiden cansız varlık olan putlar dirildi ve insan kılığında geziyorlar. Cansız putlar, insanların Tanrı ile ilişkilerinde aracılık görevi yapıyordu. Asıl problem, canlı putlarda.
20 Aralık 2019
Mahmut TEBERİK

Kaynaklar:
1. Diyanetin tarikatlar Raporu. Kaynak yayınları.
2. Tarikat Kuşatmasındaki Türkiye. Rıza Zelyut. Kaynak yayınları
3. Menzil: Bir Tarikatın İki Yüzü. Saygı ÖZTÜRK. Doğan Kitap Yayını.
4. Badeci Şeyh'in Sır Odası. Timur SOYKAN, Kırmızı Kedi yayınevi
5. Şehvetiye Tarikatı. İsmail SAYMAZ. İletişim yayıncılık.

Mahmut TEBERİK

22.12.2019 00:44:52

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI