Rehin alınan gazetecilik serbest bırakılsın
Manşet Haber 30.06.2015 09:04:02 0

Rehin alınan gazetecilik serbest bırakılsın

Rehin alınan gazetecilik serbest bırakılsın

tgs_panel (2)Gazetecilere yönelik baskı, tehdit ve tutuklamaların ortadan kalkması ve  çalışanların sorunlarının çözümü için çaba harcayan Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) yeni kurulacak hükümetten beklentilerini kamuoyu ile paylaştı. Toplantıda halkın haber alma hakkının, haberin, gazeteciliğin, gazetecilerin ve medya patronlarının iktidar tarafından rehin alındığına dikkat çekildi. Halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı için yeni kurulacak iktidardan özgürlük alanlarının genişletilmesi, yasakları kaldırması talep edildi

TGC’nin üst katındaki Gazeteciler  Restoranı'nda düzenlenen toplantıya; Gazetecilere Özgürlük Platformu Dönem Sözcüsü ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, Genel Sekreter Sibel Güneş, Genel Sekreter Yardımcısı Niyazi Dalyancı, Balotaj Kurulu Sekreteri Haşmet Yavuz, Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Uğur Güç, DİSK Basın İş Sendikası Başkanı Faruk Eren, Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay ve Basın Enstitüsü Derneği Başkanı Kadri Gürsel’in de aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci katıldı. Toplantıda izleyici olarak CHP Milletvekili Mahmut Tanal da yer aldı

Toplantıya Gazeteciler Cemiyeti (Ankara) Başkan Yardımcısı Savaş Kıratlı ve G9 Platformu Sözcüsü Doğan Tılıç ise mazeretleri nedeniyle toplantıya katılamadılar.

TGC BAŞKANI TURGAY OLCAYTO: GAZETECİLER TUTUKSUZ YARGILANMALI

Toplantını moderatörlüğünü üstlenen Gazetecilere Özgürlük Platformu Dönem Sözcüsü ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, şunları söyledi:

“Basın sektörünün daha iyi bir yere gelmesi için özellikle saha da çalışan gazeteci arkadaşlarımızın daha sorunsuz çalışabilmesi için, güvenceli bir şekilde çalışabilmesi, sosyal durumlarının düzelebilmesi için çaba harcıyoruz. Şu anda cezaevinde olan 21 Kürt meslektaşımız var.Taraf’tan Mehmet Baransu, Samanyolu’dan Hidayet Karaca cezaevinde. Bir türlü iddianame ortaya çıkmıyor, yargı başlamıyor. Haber aldığımıza göre de Baransu’ya eziyetler yapılıyor. Biz gazeteci kimliği taşıyan her arkadaşımızın arkasında durmak zorundayız. O nedenle gerçekten böyle bir eziyet varsa bunun kaldırılması lazım. Biz gazetecilerin her zaman tutuksuz yargılanmasından yanayız. Akreditasyonların, yayın yasaklarının, halkın haber alma hakkına dönük engellemelerin bitmesini istiyoruz.TMSF’nin medya kuruluşlarına el koyması ve onları iktidarın sesi haline getirmesi önlenmeli. Terörle Mücadele Yasası’nın kaldırılmasını istiyoruz. Gazetecilerin sendikalaşmasının önündeki engeller kaldırılmalı. Gazeteciler hakça ücretler alabilmeli. 7 Haziran seçimleri renkli, çok sesli bir tablo ortaya çıkardı.  Buradan nasıl bir koalisyon çıkacak hep beraber izleyip göreceğiz. Koalisyon kurulmadan önce hükümetten beklentilerimizi net bir şekilde ortaya koymak istedik.”tgs_panel (1)

AHMET ABAKAY: CUMHURBAŞKANI GAZETECİLERE DAVA AÇMA REKORU KIRDI

Toplantıda söz alan Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay, şunları dile getirdi:

“Türkiye’de işsizlik sorunu var. İşsizliği, taşeronlaşmayı, medya yapısı ve bunun doğurduğu sonuçları pek konuşamıyoruz. Gazetecilerin düşük ücretle çalışmasını pek gündeme alamıyoruz. Onlara fırsat kalmadı. Çünkü mesleğimizle ilgili en önemli sorun siyasal. Siyasal iktidarın çok ağır baskısı altında, ağır bir oto sansürle görev yaptığımız için kendi ana sorunlarımız ikinci plana itildi. Çünkü basına düşman bir iktidarla karşı karşıyayız. Basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü savunur gibi gözüken bir Cumhurbaşkanı bizde ne yapıyor? Muhabirler için, yazarlar için ağırlaştırılmış hapis istemiyle dava açıyor. Türkiye’de hapse giren çıkan gazeteci sayısı 300’ü buldu. Hala 21 gazeteci cezaevinde. Gazeteci için gizli belge diye bir şey yoktur. Gazetecinin görevi kamuoyunu ilgilendiriyorsa ve doğruysa gizli belgeyi ele geçirmektir.  Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhuriyet tarihi boyunca gazeteciler, yazarlar, çizerler için en fazla dava açma rekorunu elinde bulunduran bir kişiyle karşı karşıyayız. Basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar bizim utanç duyduğumuz olaylar olarak tarihe geçti. Yeni hükümetten, gazeteciler ve medya üzerinde baskı yaratan iktidardan hesap sorulmasını istiyoruz.”

PINAR TÜRENÇ: ELEŞTİREL HABERCİLİK RUHU YOKSA GAZETECİLİĞİN RUHU KALMAZ

Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, konuşmasında şu noktalara değindi:

“Bugün Türkiye’nin yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü olmak üzere iki önemli sorunu var. Yargı bağımsızlığı açısından çok fazla olayda yaşanmakta. Basın özgürlüğünü ise bizler yaşamaktayız. Bizler hepimiz sahada bunun acısını çekmekteyiz. Sadece basın özgürlüğü demekle geçmiyor tabii bu konu. Sansür, oto sansürü beraberinde getiriyor. Eleştirel ruhun yok edilmesini getiriyor. Ve böylece medyanın bitirilmesi söz konusu. Yalanlarla yolsuzluklarla ilgili iddiaların araştırılmasının önlenmesi, bunların ortaya çıkarılmasında da basının görev yapmaması, yaptırılmaması amaçlanıyor. Eleştirel habercilik ruhu yoksa gazeteciliğin ruhu kalmaz. Bugün eleştirel ruh kalmamıştır. Halkın haber alma hakkının uzunca bir zamandır yok edildiği bir döneme girdik. 12-13 yıldır. Bize asır gibi gelen bu dönemde gazetecilikte halkın haber alma hakkı da, basın meslek ilkeleri de yok edilmektedir.  İyi gazetecilik bugün sümen  altında. 40 yıldır böylesi bir gazetecilik dönemi yaşamadık. Klişe habercilik egemen oldu. Yasaklarla, sansürlerle hiçbir yere varılmadığı ortada. Hep birlikte direnmek, doğruyu bulmak, bizi yönetenlere de bu doğruların öğretilmesi de bizim için görevdir.”

FARUK EREN: GAZETECİLERİN YARGILANDIĞI DAVALAR  DERHAL DURDURULSUN

DİSK Basın İş Sendikası Başkanı Faruk Eren, şöyle konuştu:

“İktidar kim olursa olsun yeni iktidardan ‘basından elinizi çekin’ diyoruz. İktidarın son 2 yılda basını tahakkümüne almak için doğrudan eylemleri oldu. Basın özgürlüğünün, düşünce özgürlüğünün önünde engel teşkil eden tüm yasalar ayıklansın, elden geçsin istiyoruz. İç Güvenlik Yasası,  ifade özgürlüğünün önünde engeldir. Geri dönülmez insan hakları ihlallerine neden olabilecek bir yasadır. Derhal kaldırılmalıdır. Cezaevindeki gazeteciler serbest bırakılmalı. Gazetecilerin yargılandığı davalar, KCK, Oda tv gibi hem de tek tek yargılandığı davalar hemen durdurulmalı ve yok sayılmalıdır. Yayın yasakları kaldırılmalı, halkın haber alma hakkının önündeki tüm engeller ortadan kaldırılmalı. Basın kartları devlet eliyle değil meslek örgütleri tarafından verilmeli. Asgari ücret talebinin 1800 TL olması talebinin gazeteciler için de uygulanmasını istiyoruz. Bir çok meslektaşımız bu asgari ücreti de alamamaktadır. 12 yılda yeni bir medya düzeni kuruldu. İktidar yeni gazeteler kurdu, ele geçirdi. Bu medya araçları direkt iktidar tarafından neredeyse fonlanıyor. AKP iktidardan düşünce bu havuz medyası organlarının ne olacağı tartışma konusu. Biz gazeteciler için yeni bir tehlike var:  İşsizlik. Gazeteciliğin kurtuluşu hep söylediğimiz gibi örgütlenmekten geçiyor. Örgütlenin. Sendikal yaşamın önündeki bütün engeller kaldırılsın.”

KADRİ GÜRSEL: MEDYA PATRONLARI REHİNE DURUMUNDAN ÇIKARILMALI

Basın Enstitüsü Derneği Başkanı Kadri Gürsel, konuşmasında şöyle dedi:

“7 Haziran’da seçmen siyaset sınıfına Türkiye’yi demokrasinin tehlikede olmadığı bir çözüm zeminine taşıma imkanı sundu. Siyaset sınıfı şimdi bakalım nasıl bir reaksiyon gösterecek? Talepler geçerliliğini koruyor. Bunların başında da basının üzerindeki bütün baskı ve tehdidinin ortadan kaldırılması geliyor. Medya sahipliğinin yeniden düzenlenmesi, medya patronlarının rehine konumundan çıkarılması, hakaret davalarının basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir araç olarak kullanılmaktan çıkarılması, hapisteki gazetecilerin serbest bırakılması bunların başlıcaları. Yeni kurulacak hükümetin; öncelikli amacı Türkiye’yi adil ve özgür bir erken seçime götürmek olmalıdır. Erken seçim olacağı da kesindir. Adil bir seçime gitmek için de basın özgürlüğünün sağlanması gerekiyor. Birincisi, AKP’nin ortağı olacak olan hükümetin, Maliye Bakanlığını AKP’den kurtarması gerekiyor ki; vergi müfettişleri iktidarın medya patronlarını sindirmek, onları tehdit etmek, onları rehine konumuna düşürmek için kullandığı askerleri olmak durumundan çıkarılsınlar.  Vergi denetiminin siyasallaşmasının önüne geçilmesi lazım. Bu ana akım medyanın ve her türlü medyanın rahat bir nefes alması için elzem. İkincisi, kamu yayıncılığın iktidar yayıncılığı olmasından çıkartılması, bunun için gerekli tedbirlerin alınması lazım.”

UĞUR GÜÇ: SENDİKAL ÖZGÜRLÜK İSTİYORUZ

Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Uğur Güç, şu noktalara dikkat çekti:

“Gazete ve medya şirketlerine el konulmasının engellenmesini istiyoruz. Bu önceki ihale süreçlerinin gözden geçirilip bu grupların ihale süreçlerinin tekrar ele alınmasını istiyoruz. Sendikal özgürlük istiyoruz.  Bir gazeteci meslek örgütüne üye olmalı.  Grev ve Lokavt Kanunu’nun da  yenilenmesini istiyoruz. Greve çıkan işçiler korunamıyor. Greve çıkan işçiler, örgütlenen işçiler hala işten atılıyor. Gazeteciler, mesailerinin çoğunu adliyede harcamaya başladılar. Basına açılan davaların bir an evvel geri çekilmesini, özellikle hakaret davalarının düşürülmesini istiyoruz. Basın savcılarının iktidar gölgesinden kurtularak kendi iradeleriyle iş yapmalarını bekliyoruz. Hükümlü olan gazetecilerin, serbest bırakılmasını istiyoruz.”

TGC Başkanı Turgay Olcayto toplantı sonunda  GÖP Dönem Sözcülüğü'nü Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç'e devretti.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°