ROSENBERGLER-GİZLİ TANIKLAR-YALANCI ŞAHİTLER

ROSENBERGLER-GİZLİ TANIKLAR-YALANCI ŞAHİTLER

(Beyin boşluğu kabul etmiyor. Hukuk reformu deyince aklıma Dreyfus geldi. Dreyfus’u yazınca da Rosenbergleri hatırladım. Yazmamak olmazdı.)

İkinci Dünya Savaşı bitmiş, yerini soğuk savaşa bırakmıştı. ABD dünyadaki en büyük tehlikenin komünizm olduğunu söylüyordu. Senatör McCharty başlattığı cadı avıyla Amerika’yı bir korku imparatorluğuna çevirmişti. Canını kurtarmak isteyen onursuzlar, birbirini ihbar ediyordu. Bir “gizli tanık”, ya da bir“yalancı tanık” yeterliydi. Kimler tutuklanmadı ki? Robert Taylor, Ronald Reagan, Ellia Kazan, Bertolt Brecht, Paul Robson, LiliHelmann, Eisel kardeşler ve daha niceleri.
Ethel ve Julius Rosenberg bir işçi toplantısında da tanışıp evlenen mutlu bir çiftti. Ama sendika ile bağlantıları ve Yahudi olmaları onları önce hedef, sonra da kurban yaptı. Casuslukla suçlandılar. Güya Amerika’nın atom bombası planları ve uranyum hakkındaki bilgileri Ruslara satmışlardı.
Tutuklandılar ve elbette casusluk suçlamalarını kesin dille reddettiler. Ama mahkeme hızlı çalıştı ve 5 Nisan 1951’de Rosenberg çifti ölüm cezasına çarptırıldı. Bütün dünya karara tepki gösterdi çünkü elde hiçbir somut delil yoktu, her şey gizli tanıkların ifadesine uygun olarak gerçekleşti.
Tepkiler artınca, McChartyve ekibi Rosenberglerle pazarlığa başladı Sovyet ajanı olduklarını kabul ederlerse, idam edilmeyeceklerdi.Rosenbergler öneriyi reddetti.
Savcılar, bu sefer de karı-kocayı birbirinin aleyhinde ifade vermeye zorladılar. Ethel’e kocasının kendisine ihanet ettiğini, Julius’a da Ethel’in kendisini ele verdiğini söylediler. Ama ikisi de bu yalanları yutmadı.
Son olarak savcı Ethel’e kocasının suçlu olduğunun kesinleştiğini, suçunu itiraf etmesi halinde kendisinin affedileceğini,Ethel savcının yüzüne adeta tükürürcesine haykırdı: “Ey yollarını şaşırmış yiyiciler, ey satılmış insanlar, ey bu güzel dünyamızı kirleten iğrenç mahlukatlar! Cevap mı istiyorsunuz? İşte cevap: Sizin lanetlenmiş bağışlamanıza boyun eğip yaşamaktansa, suçlu bulduğunuz kocamla birlikte ölmeyi tercih ederim.”
İnfaz tarihi 18 Haziran olarak kararlaştırılmıştı. Oysa o gün evlenme yıldönümleriydi. Ölüme asla baş eğmeyen bu iki insan, idamın bir gün önce veya sonraya alınmasını istediler. Lütfetti adalet, bir gün sonraya aldılar. İnfaz, Edison’un icadı elektrikli sandalyede gerçekleşti.
İnfazın gerçekleştiği gün, Devler Bakanı William A. Carol şu iğrenç açıklamayı yapıyordu :“Rosenberglere suçu kabul etmeleri halinde telefona sarılacağımızı, hattın öbür ucundaki Washington’a durumu bildireceğimizi, idamın durdurulacağını, ve kendilerini hasretle bekleyen oğulları 6 yaşındaki Robert ile 10 yaşındaki Michael’e kavuşacaklarını söyledik…”
İyi de onlar ne dediler? “İyi ama suçsuzluğumuza inanan milyonlarca insan ne olacak? Onlar bizim çocuklarımız değil mi? Böyle bir şeyi onlara nasıl anlatırız?”
NE YİĞİTÇE, NE ASİLCE, NE MERTÇE, NE ONURLU SÖZ ŞUNLAR.
• Ey yolunu şaşırmış yiyiciler; Sizin lanetlenmiş bağışlamanıza boyun eğip yaşamaktansa, suçlu bulduğunuz kocamla birlikte ölmeyi tercih ederim.”
• Suçsuzluğumuza inanan milyonlarca insan bizim çocuklarımız değil mi? Yaşamak uğruna bunu onlara nasıl yaparız.
NOT: BENİM YERİM KALMADI. SİZ LÜTFEN;
• Melih Cevdet Anday’ın Rosenbergler için yazdığı şiiri ve
• Ethel’in ölmeden önce çocuklarına yazdığı mektubu bulup okuyun.
ANLATMAYA ÇALIŞTIKLARIMDAN DAHA ÇOK ŞEY ANLAYACAKSINIZ.

25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

29.11.2020 11:46:44

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI