<strong>SABAH OLUR, SABAH OLACAKTIR</strong>

<strong>SABAH OLUR, SABAH OLACAKTIR</strong>






Tevfik Fikret sadece büyük bir şair değil, “Ben inkılâp ruhunu ondan aldım,”  diyen Atatürk’ün fikir önderlerinden biri; Galatasaray Lisesi’nin kahraman müdürü ve Aşiyan’ın onurlu misafiri. İstibdadın en karanlık günlerinde bile asla ümidini yitirmeyen,





“Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa,





Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.





Göz yumma güneşten ne kadar nuru kararsa,





Sönmez ebedi her gecenin gündüzü vardır,” diyen mangal yürekli adam.





Oğlu Haluk’a sesleniyor SABAH OLURSA adlı şiirinde. Aslında, 110-120 yıl öncesinden hepimize sesleniyor şu karanlık, şu gerilimli günlerimizde. O şiiri parça parça alıyor, bugünkü Türkçeyle ve araya kendi yorumlarımı da katarak sunmak istiyorum.





Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Halûk,
Eğer bu memleketin sislenen şu nâsiye-i
Mukadderâtı, kavî bir elin kavî, muhyî
Bir ihtizâz-ı temâsıyla silkinip şu donuk,
Şu paslı çehre-i millet biraz gülerse.
..





Diyor ki,





Er veya geç, bu memlekette bir gün sabah olacaktır. İşte o gün bu memleketin sislendiği için zor okunan, okunmadığı zannedilen alın yazısı, dirençli, dinç ve güçlü bir elin dokunuşuyla silkinecek ve milletin o donuk, ifadesiz yüzü mutlaka gülmeye başlayacaktır.





                                                     O gün
Ben ölmemiş bile olsam, hayata pek ölgün
Bir irtibâtım olur şüphesiz;





Diyor ki,   





O günlerin gelmesi zaman alabilir. Muhtemelen ben ölmüş olurum. Ölmesem bile hayatla çok zayıf bir irtibatım kalacaktır





                                          O gün benden
Ümîdi kes, beni kötrüm ve boş muhîtimde
Merâretimle unut; çünkü leng ü pejmürde
Nazarlarım seni mâziye çekmek ister; sen
Bütün hüvviyet ü uzviyyetinle âtîsin:
Terennüm eyliyor el’ an kulaklarımda sesin!





Diyor ki,





İşte o gün beni unut. Ben arık kötrüm, aksak, yürüyemeyen bir adam olmuşumdur. Sana ayak uyduramam. Oysa sen geleceğe koşmalısın. Ben seni engeller, yavaşlatırım. gözlerime bile bakma. Onlar seni geçmişe çekmek ister. Oysa sen bütün etin kemiğinle geleceksin. Dönme arkana ama bil ki, güzel şarkılar gibi sesin her zaman kulağımda olacaktır.





Evet, sabah olacaktır, sabah olur, geceler,
Tulû-i haşre kadar sürmez; akıbet bu semâ,
bu mâi gök bize bir gün acır; melûl olma.
Hayatta neş’ e güneştir, melâl içinde beşer,
Çürür bizim gibi..
.





Diyor ki,





Elbette sabah olacaktır. Geceler sonsuza kadar, mahşere kadar  devam etmez. En sonunda bu mavi gök bize  acıyacak ve gülen yüzünü gösterecektir. Hayatta neşe güneştir.. bedenimiz gün gelecek usanç içinde çürüyecektir.





                           Siz, ey fezâ-yı ferdânın
Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın!
Ufukların ebedî iştiyâkı var nûra.





Diyor ki,





Siz yarının küçük güneşlerisiniz. Her biriniz bir güneşsiniz. birer birer uyanın ve aydınlatın kararmış ufukları. Onlar da sizi özledi hadi, aydınlatın onları ışıl işıl. 





Tenevvür... Asrımızın işte rûh-ı âmâli;
Silin bulutları, silkin zılâl-i ehvâli;
Ziyâ içinde koşun bir halâs-ı meşkûra.
Ümidimiz bu: Ölürsek de biz, yaşar mutlaka.
Vatan sizinle, şu zindan karanlığından uzak!





Diyor ki,





Aydınlanma ve ışık. İşte çağımızın özlemi ve ruhu. Şu kara bulutları silin üzerinizdeki şu korku gölgesini atın. Artık o kutlu kurtuluş, ışıklar içinde sizi bekliyor.. Siz de  ışığa doğru koşun. Biz belki o zamana kadar öleceğiz ama eminiz ki, biz ölsek bile vatan sizlerle bu zindan karanlığından kurtulmuş olarak, sonsuza kadar yaşayacaktır.





EVET, ASLINDA BİZE SESLENİYOR FİKRET BİR ASRIN ÖTESİNDEN.






  • GENÇLER GELECEK SİZİNDİR, DİYOR.




  • BİZİ KÖTRÜM VE BOŞ MUHİTİMİZDE BIRAKI VE GELECEĞE YÜRÜYÜN, DİYOR.




  • ÇAĞIMIZ AYDINLANMA ÇAĞIDIR, ONDAN VAZGEÇMEYİN, DİYOR.




  • BİZ ÖLSEK BİLE VATAN SİZİNLE ZİNDAN KARANLIKLARINDAN UZAK YAŞAMALI, DİYOR.





VE






  • SİLİN, DAĞITIN ARTIK ŞU KARA BULUTLARI DİYOR.





DİLERİM ANLAŞILMIŞTIR.



25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

17.03.2023 13:19:24

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI