SABANCI ULUSLARARASI TİYATRO FESTİVALİ DÖRDÜNCÜ HAFTASINDA
Manşet Haber 15.04.2019 17:30:26 0

SABANCI ULUSLARARASI TİYATRO FESTİVALİ DÖRDÜNCÜ HAFTASINDA

SABANCI ULUSLARARASI TİYATRO FESTİVALİ DÖRDÜNCÜ HAFTASINDA






 “KANTOCU” OYUNU MERKEZ PARK’TA ESKİ İSTANBUL’U
YENİDEN CANLANDIRACAK





Sabancı
Vakfı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları işbirliğiyle
düzenlenen 21. Devlet Tiyatroları – Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro
Festivali’nin dördüncü haftasında da festival heyecanı aralıksız devam ediyor.
4 sahnede seyirciyle buluşacak festival, sanatı ve umudu atölye çalışmalarıyla
kadın mahkumlarla da paylaşıyor.





Festival, bu hafta 10 farklı oyunu ağırlıyor. İstanbul Devlet Tiyatrosu, eski Yunan tragedyalarından “Elektra”yı sahneye taşıyor. Troya savaşından zaferle dönen Yunan komutanına yapılan ihaneti ve kızı Elekra’nın babasının katilleriyle uzun süre yaşamak zorunda kalmasını anlatan oyun, Elektra’nın intikam ve hesaplaşma yolculuğuna seyirciyi de ortak ediyor.









Festivale
İspanya’dan katılan Yllana Tiyatrosu, “Şefler” oyunuyla perdelerini
açıyor. İlhamını kaybeden ve restoranının yıldızlarını korumayacak tarihi
bulmak uğruna şaşkınlarla dolu bir aşçı grubuna güvenmekten başka seçeneği
olmayan çok prestijli bir şefi anlatan oyun, seyirciyi aynı zamanda farklı
mutfaklar ve lezzetlerin dünyasına da davet ediyor.





Eskişehir Şehir Tiyatrosu, Moliére’in ölümsüz eseri “Scapin’in Dolapları”nı yeni bir yorumla sahneliyor. Aşıkları kavuşturmak için bir dizi dolap çeviren ‘masum’ uşak Scapin’in başından geçenleri sahneye taşıyan oyun, bol bol kahkahayı da garantiliyor.









İstanbul
Şehir Tiyatroları ise Fransız yazar Boris Vian ve Amerikalı yazar John
Steinbeck'in birlikte kaleme aldığı “Karıncalar / Bir Savaş Vardı” oyunuyla
festival seyircisiyle buluşuyor. Savaşta firar eden ve ayağı bir mayına
kilitlenen askerin kendine esir olma halini anlatan oyun, hafızalarda hayatta
kalmaya, beklemeye ve kavuşmaya dair pek çok soru bırakıyor.





Festival
ruhu Merkez Park’a ve İstanbul’a yayılıyor





Devlet Tiyatroları – Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali, daha fazla sahnede seyirciyle buluşarak herkesi bu heyecanın bir parçası olmaya davet ediyor. Duru Tiyatro“Yüzleşme” oyunuyla İstanbul Sabancı Üniversitesi’nde perdelerini açıyor. Çağdaş bir “Suç ve Ceza” hikayesi olarak İngiliz yazar Graham Farrow tarafından kaleme alınan “Yüzleşme”bir çocuğun öldürülmesini ve o kayba neden olan failin toplum tarafından yıldızlaştırılmasını anlatıyor. Merakın hiç dinmediği oyun, sahne üzerinde yozlaşmanın hakim olduğu bir dünya kuruyor.





Bir İdam Mahkumunun Son Günü




İzmir
Devlet Tiyatrosu ise “Kantocu” oyunuyla Adana akşamlarının
güzelliğini keyifli bir müzikal ile taçlandırıyor. Usta sanatçı Haldun
Dormen’in yazdığı oyun, Milli Mücadeleden Cumhuriyet’in ilanına uzanan dönemde,
tiyatroya kantolarla adım atan kadınlardan biri olan ve yıldızı yeni yeni
parlamaya başlayan Verjinde’nin hikayesine odaklanıyor. Bu tek kişilik hikaye,
seyirciyi Beyoğlu’nun, aşkların ve hayatın bambaşka olduğu eski günlere bir
yolculuğa çıkarıyor.





Sabancı
Oda Tiyatrosu sahnesi gençleri ağırlıyor





Genç
Tiyatro Toplulukları bu hafta 4 oyunla festivalde yer alıyor. Festivale
Azerbaycan’dan katılan Gence Devlet Dram Tiyatrosu “Hellados”u sahneliyor.
Annesini yitirmiş genç Yangul ile Cemal’in arkadaşlığını odağına alan oyun,
Başka bir ülkede yaşamak istemeyen iki gencin merak uyandıran hikayesini
anlatıyor.





Bambu
Tiyatro, Victor Hugo’nun ünlü eseri “Bir İdam Mahkumunun Son Günü”nü
sahneye uyarlıyor. Adalet, ceza hukuku, ölüm cezaları gibi güncel konuları
seyirciye sorgulatan oyun, seyirciyi oyuna dahil ederek mahkumun yargılanmasını
ve idama gidiş sürecini anlatıyor. Seyirciyi de oyuna dahil eden ekip, mahkeme
jüriliği görevini onlara bırakıyor.





Perde
Sanat Tiyatrosu’nun “Rulet” oyunu Rus kontrolünde bulunan ve Alman
savaş esirlerinin bulunduğu küçük bir tutuk evinde geçiyor. Büyük Nazi
rüyasının sonuna gelindiği günlerde, Ruslar tarafından esir alınan Alman
askerlerinin yaşadıklarını konu eden oyun, seyirciye merakın tırmanacağı
sahneler vadediyor.





Dramatik
Sanatlar Merkezi, “Kadın” oyunuyla bugünün trajedisini anlatıyor.
Kadınların töre, aile içi şiddet ve intihara sürüklenişini farklı kadınların
yaşam öyküleriyle sahneye taşıyan oyun, seyircisini gerçeklerle bir kez daha
yüzleştiriyor.





Sanat
Karataş Kadın Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda umudu büyütüyor





Festival
programı bu hafta da atölye çalışmalarıyla zenginleşiyor. Hazal Demet
Yurdakul “Sanat Dolu Yüreklerimiz Umut Dolu Yüreklere Işık Olsun” adlı
atölye çalışmasıyla Karataş Kadın Açık Ceza İnfaz Kurumu’nda sanatseverlerle
buluşurken, Prof. Dr. Muzaffer Sümbül ve Prof. Dr. Nükhet Ergeç de “Röportaj
Atölyesi”ni gerçekleştiriyor.



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°