Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun ve eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın rütbelerinin geri alınması için soruşturma başlatılmış.
Gerekçe, Sabri Uzun’un Canan Kaftancıoğlu’na destek için, “Sn. Kaftancıoğlu, Halide Edip, 23 Mayıs 1919 günü İngiliz işgali altındaki İstanbul Sultanahmet meydanında özgürlük nutku atmıştı. İşgalciler bile Ona, senin gibi ceza vermemişlerdi. Türk kadınlarını sizin şahsınızda kutluyorum, ”diye tweet atması, Hanefi Avcı içinse, Selahattin Demirtaş’ı aklama çabası imiş.

Emniyet Genel Müdürlüğü bunları ahlaksızlık saymış. AHLAKSIZLIK ???

İstanbul işgal altında.. Harbiye Nazırı Ziya Paşa çaresiz. Yanındakilere, ''Beyler, İngilizlere kafa tutmayınız Adamların hiç şakası yok. Daha geçen gün, bir bahane icat ederek İzmit'i tekrar işgal ediverdiler,'' diyor. Kapı açılıyor, yaver içeri giriyor ve
-“Emrettiğiniz yüzbaşı geldi efendim,” diyor. Nazır, subaylarına bilgi veriyor
-“Az önce sözünü ettiğimiz talihsiz olayın faili.”

Yüzbaşı bekletmeden içeri giriyor, kendisini izleyen subayların arasından hızla ilerleyerek Nazırın masası önünde durup, selam veriyor:
-“Yüzbaşı Faruk, İstanbul. Beni emretmişsiniz.” Uzun boylu, kumral, yakışıklı, aslan gibi bir subay. Nazır önündeki bir yazıya bakarak, yumuşak bir sesle,
-“Oğlum, dün akşam Beyoğlu'nda İngiliz İnzibat Subayı Teğmen Miller'i, emre rağmen selamlamamışsın. Doğrumu,” diye soruyor.
-“Evet efendim, doğru,” diye cevap veriyor, yüzbaşı. Nazır bu dürüst subaya babacanca yol göstermeye çalışıyor.
-“Herhalde görmediğin için selamlamadın, değil mi çocuğum?.”
-“Hayır efendim, gördüm,” diyor yüzbaşı. Nazır tekrar soruyor.
-“Niye selamlamadın öyleyse, selamlamanız için emir verilmişti,” diyor.
-“Rütbesi benden küçük olduğu için selamlamadım paşam, askerlik töresince, önce onun beni selamlaması gerekmez miydi,” diye karşılık veriyor, yüzbaşı. Paşa kederle,
-“Askerlik töresi mi kaldı a yavrum? Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlar. İngiliz komutanlığı bu sabah olayı protesto etti. Mesele çıkarılacak zaman değil. Hemen şu müzevir teğmeni bul da özür dile, olayı kapatalım,” diye yol gösteriyor. Ama yüzbaşı yerinden kıpırdamıyor.:
-“Paşam bir de beni dinlemenizi rica ediyorum,” diyor ve devam ediyor. “Balkan savaşında teğmendim .Çanakkale de üsteğmen, Suriye cephesinde yüzbaşı oldum. Ben bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadım. Her rütbem de binlerce şehidin ve gazinin hakkı var. Onların hakkını korumak namus borcumdur. Beni affedin özür dileyemem.” Harbiye nazırı bozuluyor ve biraz sertleşiyor.
-“Anlamadın galiba. Harbiye nazırı olarak emrediyorum.” Yüzbaşı ise sakin.
-“Anlıyorum efendim,” deyip, bir hamlede apoletlerini söküp, Nazırın masasına bırakıyor ve
-“Artık emirlerinizi dinlemek zorunda değilim,” diye cevap veriyor. Selam bile vermeden dönüp kapıya yürüyor.

Oturan subayların, İstanbul'u tutan birkaçı dışında, hepsi saygıyla ayağa fırlıyor. Hepsinin rütbesi yüzbaşından daha büyük ama gözleri dolarak yüzbaşıya selam duruyorlar.

SÖKERSENİZ SÖKÜN, ALIRSANIZ ALIN, BE…

• APOLET DEĞİNİZ, OMUZDA BİR ŞERİT. ANLAMI DA SİMGESEL.

• GÖNLÜNÜZDE ASKERLİK, KALBİNİZDE VATAN YOKSA, RÜTBE NE İŞE YARAR?