SAKIP SABANCI MÜZESİ’NDE ÇEVRİMİÇİ ÇOCUK ATÖLYELERİ
Manşet Haber 20.11.2020 23:49:21 0

SAKIP SABANCI MÜZESİ’NDE ÇEVRİMİÇİ ÇOCUK ATÖLYELERİ

SAKIP SABANCI MÜZESİ’NDE ÇEVRİMİÇİ ÇOCUK ATÖLYELERİ



Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Öğrenme Programları, farklı yaş gruplarından çocuklara yönelik hazırlanan atölye çalışmalarına ev sahipliği yapıyor. Kasım ve Aralık ayları boyunca hafta sonları çevrimiçi gerçekleştirilecek atölyeler, kodlama eğitiminden resim tekniklerine geniş bir yelpazeden temalar içeriyor.

Kodlama Sanat Atölyesi’nde programlama dili Scratch’in bloklarla işleyen yapısı, bu amaç için gerçekleştirilmiş bir oyun üzerinden işlenecek. Katılımcılar, Ged adlı bir kahramanın maceralarına eşlik edecekleri oyunda aynı zamanda blok kodlamaya dair bilgi edinecek.

Mağara Resim Atölyesi’nde, tarihöncesi çağlarda kayalar üzerine resmedilmiş hayvan figürleri örnekleri incelenecek ve insanlığın bu dönemine ait çalışmalar gerçekleştirilecek. Söz konusu figürleri çizmek için kullanılan boya çeşitleri ve bunların nasıl elde edildiği üzerine düşünecek katılımcılar, farklı malzemelerle benzeri resimler yapacak.

Müzede Evcilik Atölyesi’nde ise katılımcılar, SSM Resim Koleksiyonu ve onunla bağlantılı Görünenin Ötesinde Osman Hamdi Bey sergisinin yanı sıra Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonu ile Mobilya ve Dekoratif Eserler Koleksiyonu’ndan seçilmiş eser ve objeleri inceleyecek ve sonrasında bunlardan ilhamla kendi eserlerini oluşturacak.

Müzik eğitim uzmanı Dr. Bilge Pirondini’nin yönetimindeki Zihin Gelişimi Atölyesi, psikomotrisite disipliniyle müziği bir araya getirecek. Hareket yoluyla beynin aktive edilmesini içeren psikomotrisite odağında gerçekleşecek çalışmada çocuklar bilinçli hareket örgüleri ve müziğin eşliğinde motor, bilişsel ve duyusal işlevlerini keşfedecek. Atölyede, bale eserlerine hikâye yazıp, bundan hareketle koreografiler oluşturma, bedeni bir enstrüman olarak kullanma gibi etkinliklerin yanı sıra müziğin kinestetik yönünü keşfetmeye yönelik alıştırmalar yer alacak.

Katılımcıların, üç boyutlu figür ve mekân tasarımları gerçekleştirecekleri Üç Boyutlu Karakterler - İllüstrasyon Atölyesi’nde çocuklar ellerinde bulunan malzemeleri kullanarak kendi hikâyelerini hayata geçirecek.

Vladimir Tatlin (1885-1953) ve Henri Matisse’in (1869-1954) eserlerinden hareketle gerçekleştirilecek Kâğıt Heykeller Atölyesi’nde çocuklar, bu iki sanatçının tarzlarını inceleyip üç boyutlu çalışmalarla kendi yorumlarını hayata geçirecek.

Bir ekip çalışması halinde gerçekleştirilecek Çizgi Roman Atölyesi’nde çocuklar kendi yazacakları senaryodan hareketle karakterler tasarlayıp çizgi roman formatında hayata geçirecek.

Resim mi Heykel mi Atölyesi’nde soyut ve hareketli konstrüksiyonlarıyla tanınan ABD’li sanatçı Alexander Calder’ın (1898-1976) eserleri temel alınacak. Resim ve heykel kavramları ve bu alanda çalışan sanatçıların yaratım süreçleri üzerine düşünecek çocuklar, atölyenin uygulama aşamasında ise Calder’ın yarattığı biçimleri kâğıda aktarıp keserek kendi heykellerini yapacak.

Dışavurumculuk Atölyesi’nde ise çocuklar, Rus sanatçı Wassily Kandinsky’nin (1866-1944) dışavurumculuk akımı kapsamına değerlendirilen eserlerinden hareketle kendi kolaj çalışmalarını ortaya çıkaracak.

Zoom servisi üzerinden gerçekleştirilecek çevrimiçi atölyeler Sakıp Sakıp Müzesi web sitesi üzerinden satın alınabilecek.


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°