SEÇİMLERİMİZ KADERİMİZDİR

SEÇİMLERİMİZ KADERİMİZDİR

Fransızlar kentliliği 3 nesil üzerinden tanımlar, derler ki, babanız ve dedeniz kentliyse ancak siz o zaman kentli olabilirsiniz. Çok elitist bir bakış gibi geliyor, rahatsız edici, kırıcı. Ama düşününce, mantıklı ve doğruluk payı fazla. İnsan hayatı ve toplumların hayatı, bir süreç değil mi? İnsanlık tarihi bir süreç değil mi? İnsan büyük kentler kurabilme, beraber yaşayabilme becerisi gösterebildiği için bilimde, sanatta, teknolojide hep ileriye gitmedi mi? Bir zamanlar uygarlıkta Çin ilerdeymiş, sonra Araplar ve son dönem Avrupalılar. Tarih, insanlığın gelişim süreçlerini, evreler halinde açıklıyor. Avcı toplum, tarım toplumu, sanayi toplumu vesaire. Hep bir silsile üzerinden açıklama hali.

****

Ceyhan’dan gelip Adana’yı yönetemez diye düşünmüştü bir çok insan. Bilgisi, becerisi yetmez, vizyonu yetmez, Adana fazla büyük gelir demişti birçok insan.

Evet, haklı çıktılar, haklı çıktık. Seçimlerimiz kaderimizdir, seçimlerimiz bizi yerimizde saydırdı. Adana yine ileriye gidemedi. İleri gidememek, geri gitmek ve hatta geri gitmekten de kötüsü, altyapısız-plansız bir şekilde imara açılan, Sofulu gibi bir bölgenin varlığı sebebiyle geleceği karartılıp, ayağına sökülemez prangalar takıldı. Gelecek yıllarda Sofulu’yu nasıl revize etmeyi, ıslah etmeyi düşüneceğiz, altyapıyı nasıl çözeceğiz diye dert edeceğimiz, önümüzde ki yıllarda bol bol konuşacağımız “ne olacak bu Sofulu” gibi konularımız olacak. Nur topu gibi sorunlar yumağını sarıp, önümüze bıraktı mevcut büyükşehir belediyesi. Tıpkı “hayalet metro” gibi, neye kime hizmet ettiği belli olmayan, şehrin sırtına kambur, kanını emen lanet proje hatası, vizyonsuzluk, ucube yüzünden, kentin gelirleri bir yerlere gidiyor. Bir boşluktan bir boşluğa rahvan hızında salınan bir metro.

Önümüzde kalan 4 ayda belli ki, şehri iyice şantiye havasına sokacaklar. Şantiye havasına ama sadece hava, yoksa şantiye dediğimiz böyle bir şey değil. Plan yok, proje yok, fizibilite yok, teknik kadro yok, iş bilen kadrolar yok, ee bunlar yoksa şantiye de yok. Ne var peki, havası, görüntüsü, posterleri, adı, reklamı.

Turgut Özal Bulvarının bir kaç noktasında yağmur suyu tahliyesi için bir şeyler yapılıyor, su tahliyesi içinmiş, öyle diyorlar, umalım yapılır, iş görür. Bizde liyakat dediğinizde insanlar küfür gibi algılasa da, işin aslı öyle değil. Bu sebeple, bizim memlekette, proje yapılacağı zaman içimi bir korku kaplıyor. Her büyük projenin, sonunda nasıl bir hüsran olduğunu yaşadık, gördük. Defalarca denemeye gerek yok, değil mi?

Kentin merkezinde, Türk Hava Kurumuna ait binayı hatırlarsınız, 9 katlı mütevazi bir bina. Peki yıkılma görüntülerini hatırladınız mı? Tepesine dev bir ekskavatör çıkarıp, vura vura yıktıkları gibi, anam babam usulü, bir garip yıkım işlemi, ama çokca da tehlikeli, çokca da hoyrat. İnşaat mühendisleri bilir, bu tip eski binaların beton ömrü miadını doldurmuştur. Tepesinde züccaciye dükkanına giren fil gibi, iş makinası çıkarıp, yıkım yaptırmak, kentin gelişmişlik seviyesi hakkında bize fikir veriyor.

Bu yağmur tahliyelerini de öyle yapıyorlar, ne bir teknik, ne bilgi varlığını hissediyorsunuz, üstüne üstlük ne de güvenlik önlemleri. Her şey gece kondu inşaatı gibi, derme çatma. Öyle olmasa, ucuz yaşamlarımız var hissine sahip olmayız, arabalar içine uçmazdı. Ama bunu dert eden bir devlet kurumuda yok anlaşılan ki, şehrin göbeğinde “yine” bir garip inşaat çalışması, pimi çekilmiş bomba gibi, trafiğin ortasında öylece bize bakıyor aylardır.

****

Aslında çok çalıştık, ama süremiz yetmedi, bir 5 yıl daha istiyorum denir hep ya projelerimizi tamamlayalım. Projesiz yapılmaya çalışılan, Devlet Bahçeli Köprüsü yapmaya kalkıyoruz ama olsun, ileride projeler de tamamlanır, bu ülkede işler hep böyle yürümez mi zaten, atla deve değil ya, katar yolda dizilirdi değil mi?

Halkın bildiği adıyla, Baraj Yoluna muhteşem bir refüj düzenlemesi yaptık derler mi? Işıklı, çakıllı, kendinizi bir anda 300-500 nüfuslu bir kasaba da sanma hissine kaptıran muhteşem kent dekoru. Köyü kente getirme başarısı gösterdi diye alkışlamak da gerekir mi? Deniz de bir daha ki sefere artık, vaat edilir.

Altın Koza denilen film festivalini, kuşa çevirip neredeyse “3 film birden” festivaline, Portakal Çiçeği Karnavalını köy pazarına dönüştürme becerileri, az buz değil hani. Her festivalde seyyar satıcıları, davulcuları, kebapçıları sokağa salıp, dumansız derken dumanaltı kent haline getirme başarısı, yaz-kış takdirle anacağımız, oy verirken de hislenip ağlayacağımız unutulmaz hizmetlerdir.

Ama her şeyi Adana için yaptılar elbette, Türkiye'nin tek “köy-kent projesi”, Ecevit’in beceremediğini, önce Aytaç Durak, sonra da halefi Hüseyin Sözlü büyük bir başarıyla gerçekleştirdiler. Teşekkür etmek bizim için bir borçtur. Kent, aslında gerçek bir turizm merkezi olabilir. Halfeti, Zeugma, Hatay ve Nemrut’un yanında bizim turizm gelirlerimiz dudak uçuklatabilir, eğer Adana doğru anlatılabilirse. Dünyada tek, kentte köy hayatı yaşamak lüksü bizde var. At arabaları, sokak satıcıları, dağ başı halini almış parklar, kaldırımsız caddeler, işportacılar cenneti, çay ocaklarının, büfelerin istila ettiği kaldırımlar parklar. Parklarda ki oyuncak trenler gibi, kentin bir ucundan bir ucuna gidip gelen hafif raylı sistem, metro demeye dilim varmıyor.

Papaz her zaman pilav yemez diyerek, önümüzde ki seçimlere bakalım. Kaderimiz ellerimizde, tercihlerimizde, doğru adamlar, doğru adaylar kaderimiz olsun diyelim...

adanaulus

7.11.2018 10:16:09

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI