“ŞEKER FABRİKALARI CUMHURİYETİN KALELERİDİR”
Manşet Haber 11.03.2018 11:54:58 0

“ŞEKER FABRİKALARI CUMHURİYETİN KALELERİDİR”

“ŞEKER FABRİKALARI CUMHURİYETİN KALELERİDİR”

Atatürkçü düşünce Derneği (ADD) Adana Şube Başkanı Atilla Eker, “Özelleştirme adı altında Cumhuriyetin ekonomik kazanımlarını yok eden AK Parti iktidarı, bu kez, 14 şeker fabrikasını feda ediyor. Ancak şu bilinmelidir. Şeker Fabrikaları Cumhuriyetin kaleleridir. Satılamaz. Teslim edilemez” dedi.
3 Nisan ile 18 Nisan 2018 tarihleri arasında yapılacak 3 gurup ihale ile tarımsal sanayinin can damarı ile şeker pancarı üretiminin hayat damarlarının koparılacağını belirten ADD Adana Şube Başkanı Atilla Eker, “Ancak bu yapılırken, GDO'lu tatlandırıcı üreten emperyalist şirketlerin önü açılıyor” diye konuştu.
Türkiye’nin bu girişime karşı, çiftçisiyle, işçisiyle, sendikasıyla, kamyon şoförü ile tüketicisi ile siyasi partileri ile demokratik kitle örgütleri ile ayakta ve direnmeye kararlı olduğunu vurgulayan Eker şöyle konuştu;
“Şeker fabrikaları Türkiye Cumhuriyetinin yol göstericisi Altı Ok'un Devletçilik ilkesinin en güzel ve ilk hayata geçirilen adımlarından biridir. 17 Şubat 1923 günü açılan İzmir İktisat Kongresinde görüşülüp karara bağlanan ekonomik bağımsızlığı da elde etme kararlılığı ve hedefi doğrultusunda, bir yanda özel sektör, diğer yanda kamu girişiminin yarıştığı, birinin gücünün tükendiği noktada diğerinin yardıma koştuğu örnek bir girişimdir.
Uşak'ta Nuri Şeker öncülüğünde başlatılan şeker fabrikası ile Alpullu'da devletin başlattığı şeker fabrikaları yaklaşık aynı zamanda bitirilmişi ülkenin en acil gereksinimlerinden biri karşılanırken şeker pancarı tarımında da ilk planlı adımlar atılmıştır. Şeker fabrikaları, tüm ülke coğrafyasına yayılacak şekilde planlanmış ve hayata geçirilmiştir. Pancar bitkisinin özellikleri nedeni ile yüksek rakımlı yerlerde de yetiştirilmeye başlanmış, bu yolla kırsal kesimden kentlere, Doğu'dan Batıya göç engellenmiştir. Zaman içinde dışardan şeker alan ülke, yerini dışarıya şeker satan ülke haline gelmiştir. Şeker fabrikaları aynı zamanda kurulu olduğu kentlerde sosyal ve kültürel hayatı geliştirmiş, yöneticisi ve işçisine vazife evi, sosyal konut, sosyal alanlar, spor tesisleri yaratmıştır”
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin arkasında emperyalist tekellerin 20 yıla varan 'kararlı' ve hain mücadelesi olduğunu savlayan Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Adana Şube Başkanı Atilla Eker, son dönemde Emperyalizme verilen sözler yerine getirilmektedir” görüşünü dile getirdi. Eker açıklamasına şöyle tamamladı;
“Şimdi özelleştirilmek istenen şeker fabrikaları konuta, AVM'lere dönüştürülecek, üretim merkezlerinin yerini tüketim tapınakları alacaktır. Ülkede yıkıma uğrayan şeker sektörünün yerini ise GDO'lu tatlandırıcılar alarak Türk halkı doğacak hastalıklarla ilaç tekellerinin insafına terk edilecektir. Türk halkı bu yıkıma izin vermeyecektir. İşçisiyle, sendikasıyla, çalışanlarının aileleri ile, pancar üreticisi ile, tüketicisiyle, siyasal partisiyle, demokratik kitle örgütüyle direnecek ve Cumhuriyetin bu ilk ekonomik kalelerini emperyalizmin insafına terk etmeyecektir”

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°