“SEMKİMSİN,” bile değil, “SEN NESİN?”

“SEMKİMSİN,” bile değil, “SEN NESİN?”






Bundan beş
sene önce falan, küçük bir konferans vermiştim. Konferansı organize edenler,
günün anısına bana bir kitap lütfettiler: ÇIKIŞ
YOLU
. Yazan, Metin Feyzioğlu. Günler Metin Feyzioğlu’nun, bir ümit olduğu, yıldız
gibi parladığı günlerdi. Kitap iri puntolarla yazılmıştı, kolay okunuyordu..
Neredeyse yarısını o gece otelde okudum. Müthiş güzel şeyler vardı, kitapta.
Her biri günü yansıtan, yanlış yapan her kişi ve kurumu özgürce eleştiren,
sonra da yol gösteren yazılarla dolu bir kitap.





Gün oldu,
devran döndü. Ne olduysa oldu, o Feyzioğlu gitti, bugünkü Feyzioğlu geldi.
Sanırım artık kitabı yazdığına pişman, okumaya da yüzü yok.O dönekliğinden
sonra ben de kitabı kütüphanemdeki “Hiç
Okunmayacak Kitaplar
” bölümüne koydum.





Geçen gün,
aklı belinden yukarı hiç çıkmayan Diyanet İşleri Başkanı, eşcinseller hakkında,
kendi mesleki alanına hiç de girmeyen, haddi de olmayan sözler söyledi. Barolar
Birliği Başkanı da acaba bir parsa da ben kapar mıyım diye topa girdi. Dedi ki,





-“Ankara
Barosu 100 yıllık Cumhuriyet’in koca çınarıdır. Yöneticilerinin bu nedenle
sorumlulukları büyüktür. … Ankara Barosu tarafından yapılan bu sorumsuz
açıklamayı tasvip etmemiz mümkün değildir.





Öte yandan
bir diğer üzüntümüz, Ankara Barosu Başkan ve Yönetiminin Türkiye’nin gerçek
gündemini değiştirmiş olmasıdır. Covid-19 salgını sebebiyle ülkemiz ve
adliyelerin fiilen kapalı olması dolayısıyla meslektaşlarımız, sağlık kaygıları
yanında büyük bir ekonomik sıkıntıyla mücadele etmektedir.” …





Bu demeç
üzerine, ben de Feyzioğlu’nun kitabını –maalesef- yeniden çıkardım ve kitaptan
birkaç alıntı yaptım. İşte alıntılar ve sayfaları:





  • Atatürk ve Cumhuriyet, “BİZ” kavramının en güçlü temelidir. Bu temelin yok edilmeye
    çalışıldığını acı bir şekilde yaşıyoruz. Toplumumuzda kutuplaşma en üst safhaya
    ulaşmış, “kimsin,” “kimdensin” sorgulamaları başlamıştır.
    Etnik köken, din, mezhep, dil, cinsiyet ve siyasi tercihlerimiz, zenginliğimiz
    olmaktan çıkarılmıştır.(S.7)
  • Ankara Barosu bugüne kadar defalarca hukuk devletinin,
    demokrasinin ve yargı bağımsızlığının büyük tehdit altında olduğunu kamuoyuna
    duyurmuştur. (S.119)
  • Baroların ve Türkiye Barolar Birliğinin, “Hukukun
    üstünlüğü ve insan haklarını savunmak ve korumak ve bu kavramlara işlerlik
    kazandırmak”
    kanuni görevi ve sorumluluğu vardır. (S.155)
  • Biz avukatız, ırksal, mezhepsel ve diğer her türlü
    ayırımcılığa karşıyız. (S.163)
  • Özgürlükleri esas alan, laik, insanı merkeze koyan,
    çağdaş, sosyal, demokratik hukuk devleti mücadelemizden
    asla vazgeçmeyeceğiz. (S.165)
  • Adalet ülkenin temeli olduğuna göre, yargı camiasını,
    avukatları, hakimleri, savcıları, düşman ilan etmek, yargıyı
    itibarsızlaştırmak, devleti temellerinden sarsmaktır.( S.166)
  • Ve Pir Sultan Abdal’da alıntı yaparak, bir de meydan
    okuyor Feyzioğlu: ”Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.”




Ne yaptın,
nasıl savruldun, kim savurdu da buralara geldin,nasıl döndün yolundan, bilmiyorum. Ama nasıl olur da senin makamında
biri, ülkeyi yozlaştırmakla görevli birinin, bilimde, akılda, mantıkta yeri
olmayan, adeta bir meczubun yapabileceği, “Virüsün sebebi eş cinselerdir,” gibi
güncel bir hurafesine destek verir.





Gönül hep,
bu tür yobazlara, “Kendine gel Hacı, sınırı aşma, bilim alanında fetva vermek sana
düşmedi,
” demeni bekliyor ama nafile.





BUYURUN BİR
HUKUKÇUNUN, HUKUK HAKKINDAKİ EVRENSEL(!) GÖRÜŞLERİNE.





SAHİ…





  • SEN KİMDİN, NE OLDUN, NESİN?


25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

1.05.2020 17:54:42

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI