SENDİKAL FAALİYET SUÇ DEĞİL HAKTIR!
Manşet Haber 9.10.2018 20:44:24 0

SENDİKAL FAALİYET SUÇ DEĞİL HAKTIR!

SENDİKAL FAALİYET SUÇ DEĞİL HAKTIR!

Çukurova DİSK Bölge Başkanı H. Yaşar Gündoğan, Dev Yapı-İş Sendikamızın Genel Başkanı Özgür Karabulut’un tutuklanmasına tepki göstererek, “Sendikal faaliyet suç değil haktır.” dedi.

Gündoğan yazılı açıklamasında, İstanbul Yeni Havalimanı şantiyesinde kölece çalışma ve yaşama koşullarını protesto eden işçilere kitlesel gözaltı ve tutuklamalar olduğunu ifade ederek şöyle dedi:

“Bugüne kadar aralarında DİSK/Dev Yapı-İş Genel Başkanımız Özgür Karabulut’un da olduğu 35 işçi ve sendikacı tutuklandı. Dev Yapı-İş Genel Başkanı Özgür Karabulut, iş cinayetlerinde katledilen, maaşları doğru düzgün ödenmeyen, bedenleri tahtakurularına yem edilen 3. Havalimanı işçilerinin haklı mücadelesini yürütmüştür. Sendikasının ve inşaat işçilerinin kendisine verdiği sendikal görevleri yerine getirmiştir. Bir sendika Genel Başkanının bu görevlerini yapması suç olamaz.

Havaalanı işçilerinin protestolarının ardından sendikal faaliyetlerini sendika genel merkezinde sürdüren Dev Yapı-İş Genel Başkanının, DİSK Genel Merkezi önünden gözaltına alınmasının ardından tutuklanması tamamıyla hukuksuzdur. Özgür Karabulut’un adresi bellidir ve iki haftadır sendikasında faaliyetlerini sürdürmektedir. Bunun da ötesinde inşaat işçilerinin insanca çalışma ve yaşama hakkını savunmak, sendikamız genel başkanının suçu değil, görevidir. Asıl suç olan, bu görevi yerine getirmesini engellemektir.

Asıl suçlular, iş cinayetlerine, ödenmeyen maaşlara, tahtakurularına göz yumanlardır.

Asıl suçlular, işçilerin her biri “suç duyurusu” niteliğinde olan taleplerine kulaklarını kapatanlar, patronları değil işçileri tutuklayanlardır.

Asıl suçlular, işçilerin kölelik düzeni şartları altında çalışmalarına cevaz veren devletin yetkili kurumlarıdır, Çalışma Bakanlığıdır.

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun yayınladığı raporda, işçilerin hakları açısından dünyanın en kötü 10 ülkesi arasında olan ülkemiz, son dönemde haklarını isteyen işçilerin ve sendikacıların tutuklanmasıyla bu konumunu sağlamlaştırmaktadır.

İşçilerin taleplerini önce gaz bombalarıyla, TOMA’larla; şimdi de gözaltılarla, tutuklamalarla, yalanlarla bastırmak isteyenler, sadece inşaat işçilerini değil; ülkede emeğiyle geçinen her bir işçiyi hedef almıştır. İnşaat işçilerine yönelik tutuklamalar tüm bir işçi sınıfına dönük saldırılardır.

Gözaltına alınması ve tutuklanması gereken insanca çalışma ve yaşama koşulları talep eden işçiler değil, işçileri kölece şartlar altında çalıştıran patronlardır! Yapılması gereken, gözaltına alınan ve tutuklanan tüm inşaat işçileri derhal serbest bırakmak, işçilerin tüm taleplerini karşılamak ve insanlık dışı koşullarda işçi çalıştıran işverenler hakkında etkin bir soruşturma başlatmaktır!

İnşaat işçilerinin insanca çalışma ve yaşama hakkını savunmak suç değildir! Dev Yapı-İş Genel Başkanı Özgür Karabulut derhal serbest bırakılmalıdır!”






YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°