Sinop Çernobil Olmayacak
Manşet Haber 5.05.2013 11:39:22 0

Sinop Çernobil Olmayacak

Sinop Çernobil Olmayacak

Nükleer Karşıtı Platform, iktidarın  yanlış enerji politikalarının Türkiye’yi felakete sürüklediği, hükümetin elektrik üretimi için tercihini pahalı, kirli ve tehlikeli nükleer enerji santrallerinden yana kullanmasını eleştirdi.

nkp_adanaAdana’da Çukurova Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği tarafından Nükleer Enerji Konusunda bir dizi etkinlik gerçekleştirildi. Balcalı Hastanesi Hipokrat Salonunda Moderatörlüğünü Prof. Dr. Figen Doran’ın yaptığı  “Nükleer Santraller” konulu panele, Nükleer Karşıtı Platformu (NKP) Yürütme Kurulu Üyesi, Gazeteci-Yazar Özgür Gürbüz ve Avukat ismail Hakkı Atal konuşmacı olarak katıldı. Nükleer Santrallerin Dünyadaki durumunu anlatan Özgür Gürbüz, Nükleer Santralleri, maliyet, iklim değişikliği ve istihdam gibi konularda diğer eneji santralleri ile karşılaştırdı.Avukat İsmail Hakkı Atal ise Nükller Santraller ve diğer çevre çalışmalarındaki hukuki mücadele süreçleri hakkında bilgi verdi.Adana Eczacılar Odası Konferans Salonunda da  gerçekleştirildi.  Özgür  Gürbüz‘ün tek konuşmacı olduğu etkinliğe meslek odaları, sendikalar ve siyasi partilerden kişiler katıldı. Nükleer Karşıtı Platformu (NKP) Yürütme Kurulu Üyesi, Gazeteci-Yazar Özgür Gürbüz Nükleer Enerji konulu bir sunup yaptı.

Adana Nükleer Karşıtı Platformu tarafından yapılan açıklamada, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yanlış enerji politikalarının Türkiye’yi felakete sürüklediği savunuldu.  Hükümetin elektrik üretimi için tercihini pahalı, kirli ve tehlikeli nükleer enerji santrallerinden yana kullanması eleştirilen Adana NKP açıklamasında, Mersin’den sonra Sinop’un da artık ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu,  Akdeniz’den sonra Karadeniz’in de nükleer atıklarla, radyasyonla kirletilmek istendiği savunulan NKP açıklamasında şu görüşlere yer verildi:

“1986’da meydana gelen Çernobil kazası Türkiye’de en çok Karadeniz’i etkiledi. Karadenizliler radyasyonun, kanserin aldığı canları henüz unutmadı. 2006 yılında Türk Tabipler Birliği tarafından açıklanan raporda, Artvin Hopa'da son üç yılda meydana gelen ölümlerin yüzde 47,9'unun nedeninin kanser olduğu belirtilmişti. Sinop’ta meydana gelecek Çernobil veya Fukuşima benzeri bir kazanın sonuçları 1986’dan kat ve kat fazla olacaktır. Sinop’a nükleer santral yapmak isteyen hükümet belli ki Sinop’u, Karadeniz’i gözden çıkarmış, Sinop’ta nükleer santral istemediklerini yılladır haykıran Sinopluları da hiçe saymıştır.

 

TÜRKİYE İŞSİZ KALMIŞ NÜKLEER ŞİRKETLERİNE UMUT OLDU

 

Hükümetin tek derdi işsiz kalmış nükleer firmalara Türkiye’de iş sahası açmaktır. Öyle olmasa, Fukuşima’da yaşanan nükleer kazadan sonra bir Japon firmasıyla anlaşma yapmazlardı. Japonya’da kaza öncesi 54 nükleer reaktör vardı bugün sadece iki tanesi çalışıyor. İşte bu yüzden Japonya’nın nükleer şirketleri Türkiye’de ihale kazanmak için aylardır lobi yapıyorlar. Fransız Areva firması ise Finlandiya ve Fransa’da kurmaya çalıştığı iki reaktörde de ekonomik ve teknik sorunlar yaşadı. Finlandiya’daki Olkiluoto reaktörünün inşasına 2004 yılında başlanmasına rağmen hâlâ bitirilemedi, üç yıl gecikti. Üç milyar avro olarak belirlenen maliyet şimdiden 8 milyar avroyu buldu. Fransa’daki aynı tip, son teknoloji harikası diye tanıtılan reaktörde de aynı sorunlar yaşanıyor. İnşaat gecikti, maliyetler iki katından fazla arttı.

Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye’de yaşayan insanların ve diğer canlıların sağlığını düşünmüyor. Sinop’taki eşsiz biyoçeşitliliği, turizm potansiyelini ve nükleer santral istemeyen halkın iradesini ciddiye almıyor. Türkiye’de elektrik üretmenin yaşama zarar vermeyen onlarca yolu varken onlar en pahalısını ve en tehlikelisini seçiyor. Kalkınma Bakanlığı’nın 2013 programında bile Türkiye’nin sadece enerjiyi verimli kullanarak elektrik tüketimini yüzde 20-25 oranında azaltmanın mümkün olduğu yazmaktadır[1]. Sadece bu bile, Mersin ve Sinop’a kurulması düşünülen iki nükleer santralin üreteceği elektrikten fazla bir miktara işaret etmektedir. Türkiye’nin nükleer santrallere ihtiyacı yoktur. Bu ayan beyan ortadadır.

AKP hükümeti Türkiye’deki insanların hayatlarıyla, gelecekleriyle kumar oynamaktadır. Nükleer Karşıtı Platform Türkiye’yi bu kumar masasına oturtmak isteyenlere karşı sonuna kadar mücadele edecektir.”

 

 

 

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°