SİYASET İNSANLARI KİRLETİR Mİ?
Manşet Haber 17.12.2019 18:27:44 0

SİYASET İNSANLARI KİRLETİR Mİ?

SİYASET İNSANLARI KİRLETİR Mİ?

Adana’nın portakal çiçeği kokan sokaklarındaki sıralı rakı sofralarında yılın 365 günü paylaştığımız acıları ve acılarımızı, yüzlerce yıllık tarihimizden imbik imbik damıttık.
Paylaşarak da dindiriyoruz.
’Ferman padişahınsa dağlar bizimdir’ diyen başkaldırının ozanı Dadaloğlu'nun torunlarıyız biz.
‘At koşturup kılıç kuşandık' Torosların yaylalarında, Çukurova'nın düzünde.’.
Destansı, pırıl pırıl Türkçesiyle yazdığı türküleriyle diyarımızın 'oğlu' Karacoğlan’ın yoldaşlarıyız, türkü türkü dolaşırız, Adana sokaklarında...
Umudu yeşertip 'pişirirken' sarı sıcaklarda, platonik aşkımızın kulaklarına fısıldar gibi mütemadiyen, aralıksız, her akşam 'Torosun karından ak beyaz döşün, uzanıp yanına öpesim gelir’ diyerek aşkımızı ilan ediyoruz baharı müjdeleyen sümbüllere.
Kanun gücüyle gelenek yaratabiliriz sanıyorlar rakı içmemizi yasaklayarak.
Tarihsiz cemaatler yaratıp, her şeyi kendilerinden başlatabileceklerini sanarak, yeni bir ahlak inşa etmeye çalışıyorlar.
Dadaloğlu’nun yol göstericiliğinde, sizin karanlığa çağrılarınıza inat, yeni bir tarihin kapısını aralamanın da arefesinde, başka bir tarihin çocuklarıyız bizler, bilesiniz.
Kurtuluş için inanmanın değil, bilimin ışığında, bölüşümün mücadelesini ortaklaştırıyoruz dost sofralarında.
1 gün alacağımız oldu, hepsi bu, unuturuz da sanmayın sakın!
Cahillere ve cahilliğe inat!
Sizleri Ömer Hayyam'a emanet ederken, bir başka cahillik de Seyhan Belediye Başkanı Sayın Akif Kemal Akay’ın çorba dağıtımı projesi üzerine,’ Bu mu yani Akif Abi 50 yıllık mücadelenin sonucu?’ başlıklı yazım üzerine, konuşulup yazılanlar üzerinden yapılıyor.
Kişi kendisi gibi bilirmiş karşısındakini!
Nasıl mı?
Sayın Akif Kemal Akay Belediye Başkanı olmadan önce Nisan 2015 tarihinde 'Niçin CHP, neden CHP?’ adlı bir kitap yazmıştı.
Ben bu kitabı çoğu kişi gibi kendisi Belediye Başkan adayı olduktan sonra duydum. Seçimi kazandıktan sonra ‘hayırlı olsun’ diye gittiğim belediye binasında ‘Neoliberaller CHP’yi nasıl ele geçirdi?’ isimli kitabımı da yanımda götürerek kendisine sunduğum sırada,’ Ben de yazdım Turgay, iki kitabım var’ dediğinde alabilir miyim deyince imzalayıp verdi.
Kitaplarımızı karşılıklı olarak takdim ettikten sonra ben kendi adıma iki gün içinde biri partimiz diğeri belediyecilik üzerine olan iki kitabı okuyup bitirdim.
Çok etkilenmiştim. Çünkü eski il Başkanımız ve neredeyse benim iki yaşım kadar partili olmasına rağmen ilk defa düşüncelerini net olarak öğrenmiş ve ikimizin düşüncelerinin rafine edilmiş hali olan kitaplarımız neredeyse bir birinin kopyası gibiydi.
Öyle ki, benim ‘sadaka dağıtıp zekat örgütlemekle yoksulluk yenilmez, yönetilir’ diyerek eleştirdiğim Akif Abi, kendisi de anılan kitabının 11. Sayfasının 3. Paragrafında aynı eleştiriyi iktidara yapıyor, ’(…) Sadaka tarzı küçük sosyal yardımlarla oyalanan toplum, büyümenin, özelleştirmenin kimin yararına olduğunu, artan dış borcun maliyetinin kime kesildiğini öğrenme şansı bulamamaktadır’ diyordu.
Benim yaptığım, Akif Abi'nin dün muhalefetteyken yazıp eleştirdiği şeyleri şimdi kendisi iktidar koltuğuna oturunca, neden yaptığını anlamaya çalışmaktı.
Ben biliyorum, O’nun için yazıyorum. Akif Abi ne yapmaya çalışıyor?
Daha yolun başında, yoksa çok mu geç kaldık? Çabam bunu engellemek içindi.
Bakalım Adana ve CHP mi kazanacak yoksa Belediyecilik kültürü mü?



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°