TAPUSU BENİM YA

TAPUSU BENİM YA

Kafalar hep aynı, hiç değişmiyor.

Kafalar hep ranta, paraya, rüşvete, hileye düzenbazlığa çalışıyor.

İster iktidar yandaşı, ister kırsaldan bir vatandaş, ister okumuş, isterse de en cahilinden bir dinci.

Yaşam pratiğimiz hep aynı yazık ki.

Usul bilmiyoruz, nezaket bilmiyoruz, saygı bilmiyoruz, en kibarından efendilik bilmiyoruz.

Toplumsal olarak 'adamlık' konusunda bir çöküş yaşıyoruz.

Toplum dindarlaşıyor diye hayret edenlere şaşarım, zira toplum barbarlaşıyor, nobranlaşıyor, bildiğin ortaçağ avrupası gibiyiz.

Farkımız onlardan sadece ırkımız ve dinimiz.

Birde aradaki 500 yıllık geriden gelişimiz.

İktidar köprü yapmayı başarı sayarken benim aydınım “göl manzaralı” lokal yapmayı toplumsal muhalefetin olmazsa olmazı sayıyor ya!

Fark nedir?

Bu toplumda tapusu bende diyen, karısını döver.

Tapusu bende diyen faytoncu, atına eziyet eder.

Tapusu bende diyen iktidar Gezi Parkını Avm yapmak ister.

Tapusu kendinde olan Atatürk Kültür Merkezini yıkmak ister.

Ne farkımız var bizim birbirimizden?

Kim aydın kim demokrat kim vatansever ?

Anlayan var mı?

Osmanlı bankası reklamı gibi ülkenin hali, yok aslında sağcısı ile solcusunun farkı!

Yok aslında okumuşla cahil arasında fark.

Yok aslında iktidar ile muhalefet arasında fark.

Ağaca çıkan maymuna, aşağıda duran arkadaşı 'kıçın gözüküyor' deyince inanmayan yukardaki maymun, gel bir yer değiştirelim, ben de bakayım der. Aşağıya iner, arkadaşı da ağaca tırmanınca 'sahiden burdan çıplak gözüküyormuş' demesi gibi halimiz.

Aydınla ile rantçı arasındaki küçücük fark konum mu yoksa?

Hep aynıyız, masanın başına geçince, para muslukları önümüzde durunca, hep aynılaşıyoruz.

Tapusu kendin de diye kurumlar, tarihi yok etme hakkını kendi görebiliyor.

Ne için yapıyor bunu, toplumsal muhalefeti daha da güçlendirmek için !!

Bravo, yeni Türkiye’nin aydınlarına, sosyal demokratlarına.

Karga da kalmadı şehirlerimizde halimize gülecek.

Nasreddin Hoca, halimizi görse benim hocalığım, sizinkilerin yanında çıraklık sayılır demezse ben de kavuğu çıkartırım vallahi ....

Toplumsal muhalefet yapma iddiasinda ki kurumlar, Stk'lar odalar öncelikle kendileri özde demokrat olacak, kültür bilecek, tarih bilecek, sanat bilecek.

Yunus'un dediği gibi, ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir!

İktidara tarih, sanat, kültürel miras, dogruluk ve hukuk dersi verenlerin öncelikle aynada kendiletini bir sorgulamaları gerekir!

muzaffer.mete@mail.ru

adanaulus

2.11.2016 05:01:08

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI