TATAR: TÜRKİYE BİR DEPREM FIRTINASINA YAKALANABİLİR
Manşet Haber 25.06.2020 16:54:55 0

TATAR: TÜRKİYE BİR DEPREM FIRTINASINA YAKALANABİLİR

TATAR: TÜRKİYE BİR DEPREM FIRTINASINA YAKALANABİLİR






TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Adana Şube Başkanı Dr. Mehmet Tatar, 27 Haziran 1998 tarihinde meydana gelen Adana-Ceyhan depreminin 22. Yılı nedeniyle yaptığı açıklamada, Türkiye’nin 1939-1945 yılları arasında olduğu gibi bir “Deprem Fırtınası”na yakalanabileceğini belirterek, “Fay Yasasında, faylar üzerinde yapılaşmayı önleyecek şekilde düzenleme yapılmalıdır” dedi.





Ocak 2020’den bu yana Elazığ-Sivrice, Van-Başkale (İran-Hoy), Malatya-Pütürge ve Bingöl-Karlıova depremleri sonucunda 50’yi aşkın vatandaşın hayatını kaybettiğini bin 700 vatandaşın da yaralandığını anımsatan JMO Adana Şube Başkanı Dr. Tatar “Adana-Ceyhan depreminin 22. Yılında hala konutların fay hatları veya zonları üzerinde inşa edilmiş olması ders almadığımızı gösteriyor.” dedi.





2020 yılından başından bu yana Türkiye’de görülen sismik hareketlilik dikkate alındığında, 1939-1945 yılları arasında olduğu gibi ülkenin bir “Deprem Fırtınası”na yakalanabileceğinin düşünüldüğünü anımsatan Dr. Tatar şöyle konuştu;





“Bu kapsamda; Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) ve Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ) üzerinde sismik boşluk olarak değerlendirilen alanlar başta olmak üzere büyük depremlerin meydana gelmesine neden olabilecek alanların belirlenmesi gerekmektedir. Fay hatları ile fay zonları üzerinde yer alan yerleşim birimlerinden başlamak üzere gerekli kentsel yenileme/dönüşüm çalışmalarının başlatılması gerekmektedir. Yapılan araştırmalar ülkemizde, Mw.6.0 ve üzeri büyüklükte deprem üretecek 500’ü aşkın fay hattı ve zonu tespit edilmiş olup, çok sayıda yerleşim birimi, bu fay hatlarının üstüne veya hemen yakınına kurulmuştur. Bu nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisinin acilen 7269 sayılı yasada gerekli fay yasası düzenlemesini yaparak, aktif fay hatları veya zonları üzerine yapı yapılmasını engellemelidir.”





“KENTSEL DÖNÜŞÜM RANTSAL DÖNÜŞÜM OLDU”





Kentsel dönüşümün ‘rantsal’ dönüşüme evrildiğini ifade eden Dr. Tatar “Az katlı binalar ‘riskli bina’ olarak tespiti yapılarak yıkılmakta ve yerine çok katlı binalar yapılmaktadır. Kentsel dönüşüm, bilimsel çalışmalar yapılarak tespit edilen bölgelerde ve alan bazında olmalıdır. Eski binayı yıkıp yerine çok katlı bina yapmakla kentsel dönüşüm olmaz. Bu olsa olsa rantsal dönüşüm olur. Deprem açısından da riskli zemin olan alüvyon zeminlerde çok katlı yapılaşmadan kaçınılmalıdır.”diye konuştu.





Ulusal bir afet yönetim sisteminin oluşturulması yönünde gayretler olduğunu ancak hala sorunlar bulunduğunu aktaran TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Adana Şube Başkanı Dr. Mehmet Tatar, önerilerini şöyle sıraladı;





“Birçok kurum ve kuruluşu ilgilendiren, çok aktörlü ve çok disiplinli afet yönetim sistemi içerisinde merkezi yönetim, yerel yönetim, kamu tüzel kişileri, sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve halkın, sistemin her aşamasındaki (zarar azaltma, önceden hazırlık, müdahale ve iyileştirme) görev, yetki ve sorumlulukları arasında akılcı dengeler, rol ve görev dağılımları oluşturulmalıdır. Sürdürülebilir, etkili ve verimli bir yönetim yapısı geliştirilmelidir. Biliyoruz ki, doğa kaynaklı olan depremleri önlememiz mümkün değildir, ancak, depremlerin birer afete dönüşmesini engellemek bizim elimizdedir. Çözümün bir parçası olan jeoloji mühendislerinden yeterince faydalanılması gerekmektedir. Bir kez daha ilgilileri uyarıyor, bu eksikliklerin yaşanacak felaketlerin sonuçlarının daha vahim olmasına davetiye çıkaracağını belirtiyoruz.”



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°