TEKİN ARIBURUN
DÜNYA 12.08.2021 09:49:40 0

TEKİN ARIBURUN

TEKİN ARIBURUN


Çanakkale Savaşlarının efsane 57. Alay Komutanı şehit Hüseyin Avni Bey’in oğlu. Babası şehit düştüğünde henüz sekiz yaşındadır.

Savaşın bitmesinden 30 yıl sonra Avusturalyalı bir subay ve ailesi, Çanakkale’yi ziyarete gelir. O yıllarda savaş alanlarını gezmek yasaktır. İzin almak için Genel Kurmay Başkanlığına başvurur. Hava Dairesi Komutanı Tekin Arıburun kendisine üç gün izin alır. Birkaç sohbetin ardındanda, gezi sonrası,onları evinde misafir etmek istediğini söyler.

Anzak subayı, üç günlük geziden sonra Ankara'ya döner. Tekin Paşa onları karşılar ve evine götürür. Misafirleri salondayken, ikramda bulunmak üzere mutfağa gider. Salonda İngilizce konuşulmaktadır. Tekin Paşa, “Bu komutan bizi esir almıştı,”' sözlerini duyar. Duvarda babasının üniformalı resmi vardır. Tekin Paşa, 30 yıldır babasının arkadaşlarından savaşta yaşananları dinlemektedir: bir anısı şöyledir:

“Çıkarmadan sonra, esir alınan iki Anzak subayı 57. Alay Komutanı Avni Bey'in çadırına getirilir, tir tir titremektedirler. Alay Komutanı üzerindeki tabanca, dürbün, İncil gibi eşyaları aldıktan sonra, onlara misafir muamelesi yapar. Ama esirlerin titremeleri yine de devam etmektedir.”

Bu anı birden Tekin Paşa'da hafızasında canlanır. Hemen salonda bulunan bir dolaptan fildişi kaplı İncil'i, tabancayı ve dürbünü çıkarır. Misafir, eşyalarını görünce şaşırır. Bunlar kendisine aittir.

Tekin Paşa, “Babamın çadırında neden saatlerce tir tir titrediniz,” diye sorar.

Misafir subay, “Bakın bugün hayattayım. Diğer arkadaşım da Avustralya'da yaşıyor. Babanız bize misafir gibi muamelede bulundu. Bugünümüzü ona borçluyuz. Çadırında bu asil muameleden sonra,hep utanç duydum ama bizzat babanıza söyleyemedim. Fakat bizi esir alanlara işaretle anlatmıştım. Şimdi size burada anlatıyorum.

Çıkarmadan bir gün önce,Limni Adası'nda ordu komutanımız, “Sakın Türklere esir düşmeyin, ölene kadar çarpışın. Türkler yamyamdır, sizi yerler,” dedi. Bizler de, o gün çadırda yeneceğimiz saatleri bekliyorduk. Ancak, Türklerle harp etmekle asil bir milleti yakından tanımış ve vatanları için ne büyük fedakarlıklara katlandıklarını görmüştük.”

DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDAN YAMYAM TÜRKLERLE SAVAŞMAK İÇİN GELEN ANZAK, BİR TÜRKÜN ÇADIRINDAN SONRA, EVİNDE DE MİSAFİR OLUYORDU.
• HEM DE YENİLME KORKUSU OLMADAN.

• YORUM YOK.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°