THOMAS MORE

THOMAS MORE






Ütopya’nın yazarı. “Yobaz, bağnaz” diye eleştirenler de vardı, “aydın” diye övenler de. Yobazdı belki de.Ruhunu ve bedenini terbiye etmek için, vücudu kan içinde kalana sert kıllı bir gömlek giyer, tahta ya da kuru toprağın üstünde yatar, yastık yerine odun parçası kullanır, sabahın köründe de kalkardı.





Ölüm sebebi “Krala itaatsizlik” oldu. Ama Ütopya’nın ilk baskısı İngilizce yapılsaydı, belki de çok daha önce öldürülecekti. .





More’un öldürülmesinin üstünden485yıl geçti. Ama biz hala VIII. Henry’yi değil de Thomas More’uhatırlıyoruz. Öyleyse, karşısındaki kim olursa olsun düşüncelerinden taviz vermemek, her zaman doğruyu söylemek kral olmaktan daha onurlu.





Oxford’da hukuk okudu. Amaasıl derdi rahip olmaktı. Sonradan ülkesine hizmet etme isteği ağır bastı. 1501’de avukatlığa başladı, 1504’te de parlamentoya girdi.  İngiltere’nin en yüksek makamı olan “Lord Chancellor” makamına kadar yükseldi.





Arkadaşlarından birisi Hollandalı yazar Erasmus’tu. Araları o kadar iyiydi ki, Erasmus, Deliliğe Övgü adlı eseriniMore’a adadı. Bu kitap da yazıldığı dönemde büyük cesaret isteyen bir kitaptı. Zira yazar “delilik” maskesi altında dini, kiliseyi ve devrin yöneticilerini fena halde eleştiriyordu.





More1517’de Kralın hizmetine girdi. “Şövalye” unvanına lâyık görülerek kralın kişisel danışmanı oldu. O sıralar VIII. Henry, Lordlar Kamarası’nda evliliklerine kılıf bulmayauğraşıyordu. Kardinal Wolseybu kılıfı bulamayınca,  istifa ettirildi, yerine More, başkan oldu.





Önceleri,More’un düşünceleri, kralın düşünceleriyle hep paraleldi. Ama kral Protestan olunca koyu bir Katolik olanMoreKralla ters düştü. Kral durup dururken Protestan olmamıştı. Eşinden boşanıp, Anne Boleyn ile evlenmek istiyordu. Katolik inancına göre bunu yapamayacağı için Protestan olmuştu.More’dan bu ayrılığı onaylamasını istedi ama o hem bu isteği, hem de Krala bağlılık yemini etmeyi reddetti ve tüm görevlerden ayrıldı.





1533’te Anne Boleyn’in İngiltere Kraliçesi oldu ama More bu sefer taç giyme törenine katılmayı reddetti. Bunun Papaya karşı bir hareket olacağını düşünmüştü. Ve tutuklandı.





En sonunda,  VIII. Henry’nin parlamentodan geçirdiği “Üstünlük Yasası”na, inançlarına ve hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle karşı çıktı. Böylece, kötü bir amaç uğruna haince ve şeytanca davranmak suçundan idama mahkûm edildi.





İdam hükmü kendisine bildirildiğinde gülerek,“Krala, bu berbat dünyanın acılarından beni böyle çabuk kurtarma yüceliği gösterdiği için borçlu kaldım,”dedi.





İdam günü özene bezene giyindi, sehpaya çıktı,  pek de parası olmadığı halde, az sonra kafasını vücudundan ayıracak olancellada bir altın verdi. Cellat diz çökerek kendisini bağışlamasını istediğinde, onu yerden kaldırdı ve öptü.





Yargılanması sırasında, Kralı kilisenin başı olarak kabul ederse affedileceği söylendi, ama o,“Suç, düşünceyi başkalarına yaymakla olur. Oysa ben sustum sadece. Böyle sustum diye hiçbir yasa beni cezalandıramaz,”diyerek reddetti.





Kesik başı, Londra Köprüsü’ndebir ay boyunca sergilendi. Kızı, babasının başını köprü görevlilerine rüşvet vererek aldı.Kurşun bir kutu içine koydu. Birileri ihbar etti; tutuklandı ve hapsedildi. 1544’te öldüğünde babasının başıyla birlikte gömüldü.





1935’te, yani öldürülmesinden 400 yıl sonra, Papa Pius XI, More’u aziz ilan etti.





BUYURUN BAKALIM…





  • ADALET, ÖZGÜR DÜŞÜNCE, DÜRÜSLÜK, MERTLİK, CESAET.




  • NE DERSENİZ DEYİN.


25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

29.05.2020 00:25:05

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI