<strong>TODOR JİVKOV</strong>

<strong>TODOR JİVKOV</strong>






Yoksul bir köylü çocuğu olarak dünyaya geldi.  genç yaşta Bulgaristan Komünist Partisi üyesi oldu. Politikada hızla yükseldi. 1951'de Politbüro üyesi oldu. 1954'te, Merkez Komitesi birinci sekreterliğine getirilerek sosyalist ülkeler arasında en genç parti lideri oldu.





Müthiş bir baskı rejimi kurdu. Medyayı susturdu. İfade özgürlüğünü yok etti. “Yeniden Doğuş” adını verdiği bir asimilasyon kampanyası ile Türk, Pomak, Roman ve Tatar kökenli Müslümanlara kan kusturdu.





Kanlı şiddet ve baskılarla, yaklaşık 1 milyon Türk ve Müslümanın isimlerini değiştirmeye zorladı, ibadetlerini ve Türkçe konuşmalarını yasakladı.





Türkiye, 4 Haziran 1989’da Kapıkule Sınır Kapısı'nı açtı. Bulgaristan’da “Büyük Seyahat” olarak anılan, göç dalgasıyla en az 360.000 Türkü sınır dışı etti. İnsanlar evlerini, mal ve mülklerini bırakarak taşıyabildikleri eşyalar ve gözyaşlarıyla Türkiye’ye geldi. 





Tek uluslu bir millet yaratmak istiyordu. Bu uluslararası arenada itibar kaybına sebep oldu. Zaten zayıf olan ekonomisi de iş gücü kaybından dolayı büyük zarar gördü. İç ve dış politikada Sovyetlerin uydusuydu. 





1989 sonbaharında Doğu Avrupa'yı saran demokratikleşme dalgası sonucunda  bütün görevlerinden çekilmek zorunda kaldı. Ocak 1990'da tutuklandı.





Uyguladığı model ülkeyi üç kez iflasın eşiğine getirdi.






  • Birincisi 1960 yılındaydı ülkenin altın rezervini gizlice Sovyetler Birliğine satmıştı.    




  • 1977 - 1979 yıları arasında Batılı bankalara 6 milyar dolar borç birikmişti.




  • Üçüncüsünde ülkenin dış borcu 11 milyar dolar, İç borcu ise 20 milyar dolar olmuştu.   .




  • Tarım iflas etmiş, döviz kaynağı sıfırlanmıştı.




  • Tek istisna devlet istihbaratı tarafından kontrol edilen dış ticaret şirketleriydi.





Jivkov ekonomik çöküşü savcılara itiraf etti ama topluma açıklayamadı Görevini kötüye kullanmaktan, zimmetine para geçirmekten,  244 milyon levanın ve hükumet fonlarının yağmalanmasından, yasadışı daire, araba, para dağıtımından. 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı.





1985 yılından sonra, Jivkov ve arkadaşlarına karşı, Bulgaristan Türklerine uygulanan asimilasyon ve komünist rejim tarafından kurulan toplama kamplarıyla ilgili 5 dava daha açıldı. Dava mümkün olduğu kadar sulandırıldı. Askeri Yargıtay davaya taraf olan tüm şahısların ifadelerinin alınması talimatı verdi. Türkiye ve başka ülkelere göç etmiş 30 civarında tanığın ikamet yeri bulunamadığından ve dolayısıyla ifadeleri alınamadığından   davada ilerleme sağlanamadı.





Jivkov torununun evinde göz hapsinde tutuldu. Daha sonra da delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Yaşı ilerlemişti, hastalıklarla boğuşuyordu. Siyasi ve sosyal hayattan tamamen çekildi. Emr-i hak vaki oldu ve öldü.





O 30 SANIK NEREDE KİM BİLİR? AMA BULUNUNCA İFADELERİ ALINACAKMIŞ






  • VE ADALET TECELLİ EDECEKMİŞ.




  • BANA KALIRSA, JİVKOV ÇOK ŞANSLIYMIŞ VE UCUZ ATLATMIŞ.




  • HER DİKTATÖR O KADAR ŞANSLI OLAMAZ.



25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

31.01.2023 15:15:04

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI