TOPLU TAŞIMADA “YAZ” UYGULAMASI SESSİZ…
Manşet Haber 9.07.2021 11:49:49 0

TOPLU TAŞIMADA “YAZ” UYGULAMASI SESSİZ…

TOPLU TAŞIMADA “YAZ” UYGULAMASI SESSİZ…


Ataların “yanar gün” dedikleri günler olmasa da, Adana’da/ özellikle de ağaçları çalınmış/ yolları asfaltlanmış/ dere yatakları imara açılmış/ çok katlı beton yapıların arasından geçerken “sarı sıcağın” solumaları daraltan havasına tanık oluyorsun!
Adana’da her yer Atatürk Parkı değil, Adana’da her yerde artan nemi kovalayacak ağaçlar yok, Adana’da her yer “oh” çekilecek yer değil!
Özellikle ulaşımda kullanılan duraklar,
Özellikle duraklarda binilen toplu taşıma araçları…
Canınızdan “can” almayı dener gibi…
***
Adana’da toplu taşımayı kullanan onlar/ yüzler/ binler…
Daha sabahın ilk saatinde yaşadıkları karşısında “çileden” çıkıyor!
Sabah bir tanıdığım anlattı…
“Yaz” dedi, “görmüyorlarsa bir daha yaz ki işin ne denli önemli olduğunu/ yaşamsal olduğunu anlasınlar” dedi!
Ne mi olmuştu?
Sabah saat on, durakta otobüse binmiş, yolcular arasında ayakta olanlarda varmış, kimiyle burun buruna da gelinmiş…
“Binmemin daha ikinci dakikasında kan-ter içerisinde kaldım, diğer yolcular benden iyi değildi!”
Sesi titredi…
“Sürücüye neden iklimlemenin çalışmadığını sordum, beni tersler gibi baktı, havalandırmanın açık olduğunu söyledi, durumumu gösterdim; başını sağa- sola dönderdi!”
Üzerindeki gömleğin yakasını, pantolonun kireç tutmuş lekesini gösterdi…
“Her sabah işe gelirken giysilerimi değiştiriyorum. Sabah giydiklerime bak! Bilmeyen, evde bir sorun mu diye düşünür! Durumun, toplu taşımadaki rezillikten kaynaklandığını ancak yaşayan bilir! İş yerinde, sabah giydiklerimle rahat değilim! Bu araçların, bu havada iklimlemeleri çalışmayacak da ne zaman çalışacak? Madem öyle, araçların tamamından söküp atsınlar!”
***
Benim için “insan” önemli bir etken, “insan” denince de hep “sağlık” konusunda duraksarım!
Hiç kimsenin, “sağlık” konusunda istekleri için “sen bunu nasıl istiyorsun” deme özgürlüğünü “kimse” taşıyamaz!
Çalışan “çalışırken” zorlanıyorsa, diyebilmeli,
Yolcu “rahat” değilse, anlatabilmeli,
Öğrenci “anlatılanı” anlamıyorsa, söyleyebilmeli…
Düşünürün “kaldıramayacağın yükün altında ezilirsin” sözünü anımsatayım;
Eğer “insan yaşamı” bir haksa, korunması gerekiyorsa, sorunları çözülmeliyse;
Adana’nın “sarı sıcağında” kimseyi iklimlemesi çalışmayan toplu taşıma araçlarında taşıyamaz!
Bu tutarsızlığa ne sistem, ne taşıma şirketleri, ne yerel yönetimler “haklılık” payı çıkaramaz!
Çünkü gerçekleşen olay hem yurttaşın sağlığına, hem gününe, hem toplumsal yaşamına zarar veriyor!
Bunu anlatmak için/ iklimlemesiz araçlarda taşımayı sürdürenlere “arka çıkanlara” yaşananları inandırmak için “hangi kanıtları” ortaya sürmek gerekiyor; buyurun söyleyin!

TELLİDERE’DE “O” KAVŞAĞA TRAFİK IŞIĞI…

Gerek yayalar, gerekse araçlar için trafik ışıklarının önemini anlatmaya gerek yok!
Sıkışıklık yaşanan, göbeksiz, ışıksız kavşakların iyileştirilmesi için çalışmalar yapıldığını düşünüyorum.
Kozan’dan Adana’ya geldiğimiz on yıldan bu yana, “o kavşağa” her vardığımda, “neden burada çalışma yapılmaz” sorusunu sorarım!
Öyle bir kavşak ki;
Düz giden yolun, sağa/ sola dönüşleri simetrik değil; zamanında hangi yerel yönetimin, hangi akılla, kime yarar sağlamak amacıyla böyle bir “dönüşe” izin verdiğini bilmiyorum!
Beş/ on metrelik kaymayla, sözde “dört yol”…
Düz yoldan geleni sağa ya da sola dönmesi tam bir işkence!
Çoğu zaman “işkenceden” de öte, sinirlerin tavan yapmasına neden!
Yer, Adanalıların daha çok “Tellidere” diye adlandırdığı Mücahitler Caddesi…
Mavi Bulvara çıkmadan beşyüz metre beride, “Pınar Mahallesi” kavşağı olarak da bilinen Nazım Hikmet Bulvarı kavşağı…
Mavi Bulvar’dan aşağı iniyorsanız “sola”, Metro ayrımından yukarı çıkıyorsanız Nazım Hikmet Bulvarı’na dönmek istediğinizde sıkıntının en büyüğünü yaşıyorsunuz!
Dönüş yapacağınız için zorunlu olarak karşıdan gelenin yol vermesini bekleyeceksiniz, siz beklerken arkanızda sizi izleyen aracın sürücüsü durmaksızın korna çalıyor, ortalığı yatıştırmak için bir ara karşıdan gelenlere farınızı yakıp/ söndürüyorsunuz, sıkışıklık karşıdan gelen bir aracın “sola” dönmek istemesine değin sürebiliyor!
Sorunun çözülebilir olduğuna inanıyorum…
Yinelememe gerek yok;
Adana sıcak kent, özellikle yaz aylarında insanların birbirlerine bakışları, ses tonları, mimikleri bile değişiyor!
Bir de Tellidere’deki bu kavşakta yaşananları düşünseniz!
Kanımca, Adana için “iyi” iyiliklerden birini yapmış olursunuz!
Tellidere’de “o” kavşağa trafik ışığı koyarak “bu” iyiliği yapabilirsiniz!


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°