Toplumsal Sorunlar Günümüzde de Yaşanıyor Mu?

Toplumsal Sorunlar Günümüzde de Yaşanıyor Mu?

Hepimiz yaşadığımız sürece ve yaşamda karşılaştığımız olgulardan bir şeyler öğreniyoruz. Halen dünyada okuma yazması olmayan çok sayıda insanın olduğunu biliyoruz. Dünyanın gelişmişliği ile okuma yazma düzeyi arasında da doğrusal bir ilişki bulunmaktadır. Kabaca eğitim öğretim düzeyi belirli bir seviyenin üzerinde her bir yıl artışı ile toplumların milli gelirleri ortalama 5000 bin dolar yükseliyor. Örneğin Batının gelişmiş ülkelerin ortalama eğitim düzeyi 12 yıl ve milli gelirleri de 40-60 bin dolar düzeyindedir. Türkiye’nin ortalama eğitim düzeyi yeni yeni 5.5-6 yıl düzeyine ulaştı anacak milli geliri son 7 yıldır ortalama 10000 dolar düzeyinden ileriye geçemiyor.

Okuma yazması olan ve ileri derecede eğitim almış veya kendisini eğitmiş insanların başkasının yaşadıklarından edindiği tecrübeye öğrenmesi daha kalay. Eğitilmeyen kişiler ancak duydukları ve iletişim ve ulaşım içinde bulundukları alan kadar bilgi edinebilirler. Eğitilmiş insanlar bilgi edindikleri ölçüde ve geçmişte bazı yaşanmışlıkları veya gerçekleri yeniden yaşamadan da bazı bilgilere ulaşabilirler. Bazı insanlarda beş duyu organları açık olduğu için çevresinde olup biteni çabuk algılar, olay ve olgular arasından kolayca ilişki kurar ve teori düzeyinde bazı temel kuraları/genellemeleri ortaya çıkarırlar. Bazen üzerinden binlerce yılda geçse söylemleri sanki bugün yaşanmış ifadeler gibi. Söylenen veya yazılı kültüre yansıyan ifadelerin çoğunluğu insan yaşamı ve ilişkileri üzerine kurulu ve adeta ahlaki ders niteliğindedir. Çoğumuz genelde ezbere konuştuğumuz için “geriye takılma” dediğimiz geçmişin sorunlarını günümüze taşır ve halen onun kavgasını veririz. Evet, geriye takılmayalım ancak geride neyin olup bitiğini bilmez isek geleceği kurgulayamayız. Bilimin çalışma prensibi genelde o konunun tarihine gider temel bir araştırma yapar konuyu kavrar ona göre harekete geçer. Geçmişi iyi analiz eder, insanlığın kazanımları üzerine yeni bir şeyler inşa edersek yaşam daha kolay ve anlaşılır olur. Geçmişte neyin olup bitiğini bilmek bu bakımdan önemlidir.

Bu anlamda geçmişte yaşanmışlıklara baktığımızda insan üzerine söylenmiş çoğu hayati derecede önemli bilgilerdir. Bazen binlerce yıl önce söylenmiş bir cümle veya deyimde kendimiz ile ilgili çok şey bulabilir. Bazen de ne denli hatalar yaptığımız görürüz. Tabii gönül ister ki “ah keşke” demesek. Keşke sık sık “özür dilerim” durumuna düşmesek. Tabii yaptığımız yanlışların farkına varmakta bir erdemdir. Çoğu insan yaşamı boyunca çevresinde olup biten dahi yaptıklarının veya ağzından çıkanın nereye vardığının farkına bile varmaz.

İnsan vardır bilgisi, görgüsü, ön görüleri ve yaratıkları ile insanlığa hizmet edecek bilgi üreterek yaşama anlam katar, insan vardır çıkarları, bencilikleri ve yetersizlikleri ile yaşamı (kendi yaşamı dahi) anlamsız kılar. İnsan vardır bulunduğu makama ortama güç katar, insan vardır makamdan ve ortamdan güç alır. Bazısı da bütün olup bitenleri dışında güç ilişkileri içinde savrulur gider. Toplumcu yazar Ziya Paşanın “Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz, Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” yani yeni Türkçesi ile “kişinin aynası işidir, lâfa bakılmaz; bir kişinin aklının seviyesi yaptığı işte görünür”. Söz o kadar günümüze uygun ki sanki günümüzde sürekli sağı-solu suçlayan, ona buna akıl satan fakat elde kendisinin yaptığı somut bir işin olmadığı o kadar çok insan var ki. Uğur Mumcuya atfen söylenen ancak Çin atasözü olan “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” gibi insanın binlerce yıldır edindiği tecrübeden gelen ifadesi gibi. İnsanın yaşamış tecrübelerine dayalı imbiklenmiş bu söylemlerinin benzeri birkaç önemli bilgide aşağıdaki bir tapınak yazısında alınmış. Eskişehir Anadolu üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Faruk ATALAYER hocam sağ olsun hepimizin ufkunu açacak önemli yazıları ve görsel fotoğrafları paylaşıyor. Ayrıca kendisinin tek sayfalık yazılarının her biri insanın yaşamı ve algılarını zenginleştirmeye yöneliktir. Paylaşımlarının tümü insanı zenginleştirecek ve toplam bir bilinç yaratacak düzeyde önemlidirler.

 

Faruk hocanın paylaştığı aşağıdaki ESKİ BİR TAPINAK YAZISIN’ da ifade edilen özlü sözler düşünmeye değer niteliktedir.

 

Gürültü, patırtının ortasında sükûnetle dolaş; gürültüde sessizliğin içinde huzur
bulunduğunu unutma. Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe,

Kendini yitirmeden herkesle dost olmaya çalış.

Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun.

Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma, içten ol; telaşsız, kısa ve açık
seçik konuş. Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile
dinle onları; çünkü dünyada herkesin anlatacak bir öyküsü vardır.

Yalnız planların değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşinle, çabanla ne
kadar küçük olursa olsun ilgilen; hayattaki dayanağın odur. Seveceğin bir iş
seçersen, yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle sev ki,
başarıların, bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinle de yepyeni
hayatlar başlatmış olacaksın.

Sadece seviyendekilerle olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol.

Sevmediğin zaman bile sever gibi yapmakla kazanırsın.
Çevrene önerilerde bulun ama hükmetme. İnsanları yargılarsan onları sevmeye
zamanın kalmaz. Ve unutma ki, insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz
uzunlukta bir kumsaldaki tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir.

Gerçek aşka burun kıvırma sakın; onu küçümsersen sen de besinsiz kalırsın,
küçülürsün. O yoğun sevgi çöl ortasındaki yemyeşil bir bahçe gibidir.

O bahçeye layık bir bahçıvan olabilmek için her bitkinin sürekli bakıma
ihtiyacı olduğunu unutma.

Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et.

İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.

Savaşmadan teslim olma.

Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır.

Bu dünyada bırakabileceğin en iyi miras ardında duracağın dürüst bilgidir.

Yılların geçmesine öfkelenme; gençliğine yakışan şeyleri gülümseyerek teslim
et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin
verme.

Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgâra göre ayarla.
Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip
getiremediğinle ilgilenir.

Arasıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkânsızdır.
Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol.

Hatırlar mısın? Doğduğun zamanları; Sen ağlarken herkes sevinçle
gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen
mutlulukla gülümse.

Sabırlı, sevecen, erdemli ve olumlu ol.

Eninde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve
kalleşliğine rağmen dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekânıdır.

Kaynak : Xsentus (İÖ 9. Yüzyıl )

 

Eski Tapınakta belirtilen ve insan ilişkilerini düzenleyen ve o döneme ilişkin kurallar, eleştirel görüşler sanki günümüzde de geçerlidir. Günümüzde gördüğümüz insanın benciliği, küçük makam ve mevkiler ve çıkarı için her türlü şekle bürünmesi, maskeli yaşamları anlaşılan geçmişte de yaşanmış. İnsanoğlunun dün birbiri ile yaşadığı ilişkiler ve bilge kişilerin önerileri de sanki aynen geçerli. Öyle anlaşılıyor ki insana dair sorunlar dünde sorgulanmış ve filozoflar dönemin ufku açık insanları görebildikleri ve genelleştirebildikleri bilgiler yazıya dökerek diğer insanlarında bu tecrübelerden yararlanmasını sağlamışlardır. Örneğin anıttaki “Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et” ifadesine benzer bir ifadeyi Abraham Lincoln'un “Oğlunun Öğretmenine Yazdığı Mektupta” benzer şekilde haksız kazanma yerine kendi iradesi ile kazanmayı önermektedir. Bu ve benzeri önerilerin önemi halen geçerlidir.

Erdem sahibi olmak, dürüstlük, ahlaki normlara sahip olmak hep konuşulan konular olduğu anlaşılıyor. O günden bu güne eğer aynı sorunları yaşıyorsak o zaman eğitimin hiç faydalı olmadı mı? Diye sormak akla geliyor. Her yıl 300 binin üzerinde üniversite mezunu veriyoruz. Artık her doğan çocuk en az 12 yıllık eğitim alıyor. Ancak buna rağmen birkaç bin yıl öncesine göre halen insan ilişkileri sorunlu. Dünyanın taamında özelliklede az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinde haksızlıklar diz boyu. Hukuk ayaklar atında. Terör, şiddet, liyakatsizlik gibi birçok konuda insan insana ciddi yanlışlar yapıyor. Teknoloji, silah gücü, bitki tohumlarının belirli devletlerin veya şirketlerin elinde tekelleşmiş durumda. Gücü elinde tutun devletler veya insanlar diğer insanları etkisi altına alınmaya çalışılıyor. İnsanın yanlışlara ve haksızlıklara başkaldırısı güç sahiplerinin yasal kılıflara bürünerek hukuksuz olarak kontrol etmeye kalkması günümüzün diğer bir çıkmazıdır. Bu yolla güç sahipleri yerine göre devletleri, toplumları, farklı grupları ve/ya tek tek insanları sahip oldukları güç ile ıslah etmeye kalkmalarının da artık zorlaştığı görülüyor. Dünyanın her tarafında savaşlar, başkaldırılar, protestolar her gün artarak devam ediyor. Dünyanın sorunları artık sosyal mühendislik ve stratejik manipülasyonlar ile çözülemiyor. Başta Ortadoğu olmak üzere sorunların çözümüzü konusunda uygulanan yöntemler çatışmaları daha da şiddetlendirmiş ve artık işin içinde çıkılmaz konuma getirmiştir. O zaman dünyayı yeniden tanımlamak, yeni öneri ve önlemler almak gerekiyor. İnsanın doğanın prensiplerine uygun olarak bir arada doğanın insanlığa sunduğu nimetlerden yaralanmasının sağlanması için yeni bir yaklaşıma ihtiyaç artık kaçınılmaz olmuştur. Kimsenin ne başkasını ezdiği nede başkası tarafından ezildiği bir dünya istemiyorsak, eşit birey olmak için insan ve doğaya dayalı bir yaşamı yeniden düşünmek gerekir. 7.5 milyara varan dünya nüfusun beslenme, barına, bölgesel gelişmişlik farklılığı, eğitim ve bilim düzeyi farklılıkları sorunun kolay olmadığını gösteriyor. Ayrıca iklim değişimlerinin küresel ısınma üzerindeki etkisi ile dünyanın nizamının çevre anlayışı ile yeniden organize edilmesi şimdilik bana göre en uygun yaklaşım gibi geliyor.

Tabii dünyaya ve insanlığın geleceğine ilişkin öneri getirebilmek için önce insanının aklının özgür olması gerekir. İnsan aklının özgürleşmesi için kendi bilincine varması gerekir. İnsanın her türlü bilgiyi ön yargısız ve inanç, etnisite, görüş farklılığı süzgecine takılmadan alması ve analiz etmesi ile özgürleşir. Özgürleşmeyen beyin yeni düşünceler ve savlar ileri süremez. İnsanın insan olması ancak aklın özgürleşmesi ile sağlanmıştır. Halen aklı özgürleşmemiş, birçok yönden hakim görüşlerin ve iktidarların etkisi altında yaşayan milyarlarca insan özgürlükten yoksundur. Çoğu da bu sorunun hiç farkında değildir. Büyük insanlığın bütün uğraşısı, insanca yaşam içindir. Binlerce yıllık uğraşılar ve çatışmaların altında yatan nedenlerden biri, insanın insan kulluğuna itiraz etmesidir. İnsanın doğayı tanıması ve doğaya uygun insanca bir yaşam sürdürme isteğidir verilen kavga. İnsanlığın 12-20 binlik tarihinde edindiği birikim ile bu sorununda aşacağına olan inancımızı korumamız gerekir.

 

İbrahim ORTAŞ

17.08.2015 19:08:32

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI