TTB: KARANTİNA UYGULAMA FIRSATI KAÇIRILDI
Manşet Haber 30.03.2020 13:28:16 0

TTB: KARANTİNA UYGULAMA FIRSATI KAÇIRILDI

TTB: KARANTİNA UYGULAMA FIRSATI KAÇIRILDI


Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, COVID-19 salgının dünyaya ilan edilmesinden sonra, Türkiye’de salgına yönelik olarak pek çok hatalı ve eksik uygulama yapıldığını belirterek, gelinen aşamada hastalığın ülkenin her yerinde ve yaygın olduğu, bu nedenle de karantina uygulama fırsatının kaçırıldığını bildirdi.





TTB’den 30 Mart 2020
tarihinde yapılan açıklamada, Türkiye’de ilk doğrulanmış olgunun duyurulduğu
günden bu yana salgın eğrisi incelendiğinde, başlangıçta salgını baskılama
stratejisi uygulanacakmış gibi gözlenirken, sonrasında İran’da salgın ortaya
çıktığında sınırın etkin şekilde kapatılmaması ve gelenlere karantina
uygulanmaması, salgının var olduğunun bilindiği dönemde sınır kapılarının
açılarak mültecilerin sınıra gitmesine izin verilmesi, sonra da geri
götürülmeleri, Umre’den dönenlerin karantinaya alınmaması gibi yaklaşımlar
nedeniyle, Türkiye’nin göz göre göre enfekte hale getirildiği kaydedildi.





Karantina ve tecrit
uygulamalarının epidemiyolojik veriler ışığında yerel/bölgesel olarak halen
hızla ve kararlılıkla uygulanabileceğine yer verilen açıklamada, ancak gelinen
noktada risk grupları dışında ülke çapında tecrit uygulamasının da bir anlamı
kalmadığı belirtilerek, “Bugün ve sonrasında yapılması gereken Dünya Sağlık Örgütü’nün de
önerdiği gibi çok sayıda test yaparak, katı bir izolasyon uygulamaktır
. Suriyeli sığınmacılarla birlikte 90 milyona
yakın kişinin yaşadığı ülkemizde, günde 30 binin üzerinde test yapılarak, test
sonuçları pozitif olan olgular ile temaslıları ivedi olarak sağlıklı kişilerden
ayrılmalıdır. İzolasyon, kişilerin evlerinde yapılacağı gibi, evlerde
yapılamayacağı durum ve koşullarda İzolasyon için seçilen yurtlar ve oteller
gibi mekânlar da kullanılabilir” denildi.





TTB Merkez Konseyi,
gelinen noktada yapılabilecekleri şöyle sıraladı:





  • Geldiğimiz aşamada, epidemiyolojik veriler
    ışığında belirlenecek bir süre için toplum hareketliğinin kısıtlanması
    yaygınlaştırılarak sürdürülmeli
    ,
    aktif sürveyans ve filyasyonun yanı sıra, endikasyonu olan herkese test
    uygulanabilmesi sağlanmalı, hastane tedavisi gerekmeyen hastaların
    izolasyonuna ağırlık verilmelidir. Ayrıca olgu sayıları ve sağlık hizmeti
    kapasitesi iller bazında değerlendirilerek, gerektiğinde, çalışma
    koşulları ve fizik mesafeyi korumayı sağlayacak önlemler il bazında
    alınmalıdır.
  • Düzenli geliri olmayanların,
    günlük kazanabilenlerin, yoksulların günlük zorunlu gereksinimlerinin
    karşılanmasının mümkün olmadığı koşulları değiştirilmeden; toplum
    hareketliliğinin kısıtlanması başta olmak üzere tek başına salgına karşı
    alınması gereken önlemleri tartışmak yeterli değildir.
  • Bugün yapılması gereken kamusal
    bir sağlık sisteminin gerekliliğini akıldan çıkarmadan; işçilerin,
    işsizlerin, yoksulların yaşamlarının ve sağlıklarının olumsuz
    etkilenmesini engelleyecek desteklerin (Ücretli izin, işsizlik
    ödeneğinin kapsamının genişletilmesi ve tutarının artırılması, önümüzdeki
    üç ay boyunca ücretsiz su-ısınma-elektrik verilmesi vb
    .) ivedi olarak sağlanmasıdır. Türkiye’nin kaynakları
    bu destekler için yeterlidir.




Açıklamanın tam metni
şöyle:





SALGINLA MÜCADELEDE DOĞRU YÖNTEM,
EPİDEMİYOLOJİ BİLİMİNE UYMAKTIR!





      
             Tedavi
etmek önemli ama salgında başarı, bulaşı-hastalanmayı önlemektir





Bugüne kadar 198
ülkede, 700 binden fazla insanı hastalandırdığı saptanan ve 33 bin insanın
ölümüne yol açan SARS CoV-2 daha önce insanları hastalandırdığı bilinmeyen bir
etken. Henüz, hastalığı (COVID-19) geçirip sağlığına kavuşanlarda kalıcı
bağışıklığın gelişip gelişmediğinin tam olarak bilinmemesi bir yana, hastalığı
geçirmemiş herkesin risk altında olduğu bir dönemdeyiz. Hastalığın benzerlerine
göre bulaşıcılığı oldukça yüksek (RO=2-3), epidemiyolojik verilerle hazırlanan
senaryolara göre herhangi bir kontrol yönteminin uygulanmaması halinde toplumun
yarısından fazlasının enfekte olması, hastalığın üç ay içerisinde zirveye
ulaşması ve çok sayıda ölümün gerçekleşmesi olasıdır.





Etken, solunum ve ağız
yoluyla ulaşıyor. Hasta kişilerin öksürmesi ve solunumu sırasında havaya
yayılan küçük damlacıklarla, bunların düştüğü yüzeylere ve hasta elleriyle
temas eden ellerin yüze, ağıza götürülmesiyle bulaşıyor. Bulaşmadan sonraki
2-14 gün içinde ateş, öksürük ve solunum sıkıntısı gibi belirtilerle hastalık
ortaya çıkıyor. Hastalanan 100 kişiden 30’u belirti vermeden hastalığı
geçirirken, yaklaşık 50’si hafif bulgularla ve herhangi bir sağlık kuruluşuna
başvuru gereği duymaksızın hastalığı geçiriyor. Geriye kalan 20’si tıbbi bakım
ve tedaviye gereksinim duymakla birlikte, yalnızca 4-7’sinin solunum desteği ve
yoğun bakım tedavisi gerektiren bir tablo oluşturduğu biliniyor. Bununla
birlikte, hemen tüm virüs hastalıklarında olduğu gibi, COVID-19’a özgün olan
bir ilaç ve tedavi henüz mevcut değil.





Bu durum göz önüne
alındığında, hastalıktan korunma başka bir ifadeyle, sağlıklı kişilerin
hastalanmasının önlenmesi öncelik ve büyük önem taşıyor. Bunun da yolu; SALGIN YÖNETİMİ’nin
öncelikli ve bilimsel bilgiye dayalı olarak, Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğu
ve koordinasyonunda sürecin tüm bileşenlerinin katılımıyla ve şeffaf olarak
hayata geçirilmesidir.





COVID-19 pandemisine
karşı temel yaklaşım, insanların birbirleriyle temas oranlarını azaltarak
virüsün hasta kişiden sağlıklı kişiye bulaşmasını azaltmak olmalıdır.





Salgın yönetiminin
birinci aşaması AKTİF SÜRVEYANS SİSTEMİNİN kurulması ve sistematik bir biçimde FİLYASYON (bilinen hastalarla temaslıları,
hastaları bulma) uygulanmasıdır. Öte yandan, salgın yönetiminde birbirini
tamamlayan, evrenselleşmiş hatta edebiyat dünyasının önemsediği romanlara da
konu olmuş üç ayağının da doğru zamanda ve doğru içerikle uygulanması
önemlidir.





Bunlardan ilki, KARANTİNA (Quarantine)’dır. Hastalık şüphesi olanların,
hastalarla temas etmiş olduğu bilinen ya da düşünülen kişilerin, o hastalığın
etkeninin en uzun kuluçka süresi kadar bir zaman diliminde, uygun koşullarda,
sağlıklı kişilerle temasının önlenmesi, onlardan ayrı yerlerde tutulmasıdır.
Sağlık Bakanlığı’nın Çin’den özel uçakla getirip, muayene ve tetkiklerinde
hastalık belirtisi bulunamamasına karşın, 62 yurttaşımızı Ankara’da Şehir
Hastanesi nedeniyle hizmet sunmaya kapatılmış bir devlet hastanesinde 14 gün
süresince misafir etmiş olması karantina uygulamasının bir örneğidir. Umre’den
gelenlerin sadece son grubunun öğrenci yurdunda hep beraber misafir edilmesi
ise karantina uygulanmasında bilimsel, sistematik ve bütünsel bir yaklaşımın
olmadığını göstermiş, bununla birlikte, karantina uygulaması birçok durumda
gerekli olmasına karşın, Bakanlık tarafından bir daha uygulanmamıştır.





İkincisi İZOLASYON-AYIRMA (İsolation)’dur. Hastalık tanısı konanların,
hastalığın bulaşıcılık süresi kadar bir zaman dilimi için ayrı tutulmasıdır.
Böylece hasta kişinin etkeni sağlıklı kişilere doğrudan ya da dolaylı olarak
bulaştırmasının engellenmesi sağlanmaya çalışılmış olur. COVID-19 tanısı
konmasına karşın, hastanede tedavisi gerekmeyen olguların, uygun koşullar
sağlanarak, ailenin diğer üyelerinin korunması için gerekenler yapıldıktan
sonra evlerinde tutulmaları bir izolasyon uygulamasıdır. Evde izolasyon
koşullarının sağlanamadığı durumlar için yerel yönetimlerle birlikte barınma
olanakları sağlanmalıdır.





Sonuncusu TECRİT-AYRI TUTMA (Segregation)’dır. Tecrit, izolasyonun
tersidir. Hastalanmamış, sağlıklı olduğu ve hastalanma riski olduğu bilinen
kişilerin ayrı tutulmasıdır. Amaç hastalık riski taşıyanların hastalanmasını
önlemektir. Günümüzde COVID-19 hastalığı riski yüksek olduğu bilinen 65+ yaş
grubu yurttaşlarımızın uygun koşullar sağlanarak, dışarı çıkmalarının
istenmemesi bunun bir örneği olarak kabul edilebilir. Unutulmamalıdır ki
çocukları ve torunlarıyla birlikte yaşamakta olanlar için, özel tedbirler
alınmamışsa, bu uygulamanın gerçekliğinden-başarısından söz edilemez.





Bunların dışında
salgına karşı genel bir önlem olarak, toplumun hareketliliğinin sınırlanması
(Community containment) söz konusu olabilir. Toplumun büyük bir çoğunluğunun
uyması koşuluyla, kişisel etkileşimleri ve hareketliliği azaltmak için bütün
toplantıların iptali, okulların kapatılması, evden çalışmanın benimsenmesi ve
bakkaldan yiyecek almak gibi zorunlu karşılaşmalarda 2 metrelik fiziksel
uzaklığın korunması gibi uygulamalar yürürlüğe konabilir. Ancak ülkemizde
olduğu gibi özel sektörde çalışanların ücretli izin verilmeksizin çalışmaya
devam etmek zorunda kaldığı koşullarda, bu uygulamanın etkili olması
beklenemez.





Salgının dünyaya ilân
edilmesinden sonra Türkiye’de;





  1. İran’da salgının olduğu
    öğrenilmesine karşın, sınır kapıları tedricen kapatıldı, gelenlere etkin
    karantina uygulanmadı.
  2. Salgının varolduğu bilinen
    Avrupa ülkelerinden gelen 300 bini aşkın kişiye ateş taraması dışında
    herhangi bir kısıtlayıcı uygulama neredeyse yapılmadı.
  3. AB ile ilişkiler
    gerginleştiğinde ülkenin çok farklı kentlerinde yaşamakta olan
    göçmenler-sığınmacılar-mülteciler araçlarla, kitlesel olarak Yunanistan
    sınırında olan illerimize taşındı. Yaklaşık bir hafta sonrasında yeniden,
    yine kitlesel olarak araçlarla eski ikametlerine taşındı. Böylece,
    yetkililer sorumluluklarının tam tersi bir uygulama ile etkenin yayılma
    riskini arttırmış oldu.
  4. Suudi Arabistan’da da salgın
    olduğu ve Umre’de çok farklı ülke yurttaşlarıyla temas olacağı biliniyor
    olmasına karşın, Umre’den dönen milletvekilleri, bürokratlar başta olmak
    üzere, yirmi binin üzerindeki kişinin önemli bir bölümüne karantina
    uygulanmadı. Bu kişiler, ülkemizin hemen bütün illerinde bulunan evlerine
    gittiler. Olağan dönemlerde olduğu gibi akrabalarının, komşularının vb.
    kutlamalarını yakın temaslarla kabul ettiler.
  5. Okullar ve üniversiteler tatil
    edilmesine karşın, eş zamanlı olarak askere alımlar/terhisler ile toplu
    ibadetler engellenmedi.




Sağlık Bakanı
tarafından yapılan açıklamaya göre 29 Mart 2020 tarihi itibariyle test yapılan
olgu sayısı ancak 65 bine ulaştı. Hastalık belirtisi olanların büyük bölümüne,
temaslılara, sağlık kurumlarında hasta ve olası COVID-19’lularla teması olan
sağlık emekçilerine sistemli olarak test yapılmadı. Filyasyon için hâlâ hangi
adımların atıldığını bilmiyoruz. Bu nedenlerle, BİLİNEN/TANISI KESİNLEŞMİŞ
hasta sayımız gün itibariye yalnızca 9 bin 217 kişi olarak açıklanabiliyor.





Oysa, etkenin bilinen
özellikleri ve olası hastalar ve/veya temaslılarla ilgili uygulamalar göz önüne
alındığında, sayılarını söyleme olanağımız olmasa da hastalığın ülkenin hemen
her yerinde ve yaygın olduğunu söyleyebiliriz.





İlk doğrulanmış
olgunun duyurulduğu günden bu yana salgın eğrisi incelendiğinde, başlangıçta
salgını baskılama stratejisi uygulanacakmış gibi gözlenirken, sonrasında
yukarıda beş maddede açıklanan yaklaşımlar yüzünden fiili olarak salgının etkisini
azaltma stratejisine dönülmüş olması nedeniyle, ülkemiz göz göre göre enfekte
hale getirilmiştir. Olgular ve temaslılar neredeyse hemen her yerdedir. Bu
aşamadan sonra ülke çapında karantina uygulaması fırsatı kaçırılmıştır.
Karantina ve tecrit, epidemiyolojik veriler ışığında yerel/bölgesel olarak
halen hızla ve kararlılıkla uygulanabilir. Ancak geldiğimiz noktada risk
grupları (Çocukları ve torunlarıyla birlikte yaşamayan, çalışmak zorunda
olmayan 65+ yaştakilerden yalnız ve/veya eşiyle yaşayanlarla, kanser, şeker,
tansiyon, bağışıklık sistemi bozukluğu olan hastalar) dışında ülke çapında
tecrit uygulamasının da bir anlamı kalmamıştır.





Bugün
ve sonrasında yapılması gereken Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerdiği gibi çok
sayıda test yaparak, katı bir izolasyon uygulamaktır
. Suriyeli sığınmacılarla birlikte 90 milyona
yakın kişinin yaşadığı ülkemizde, günde 30 binin üzerinde test yapılarak, test
sonuçları pozitif olan olgular ile temaslıları ivedi olarak sağlıklı kişilerden
ayrılmalıdır. İzolasyon, kişilerin evlerinde yapılacağı gibi, evlerde
yapılamayacağı durum ve koşullarda İzolasyon için seçilen yurtlar ve oteller
gibi mekânlar da kullanılabilir.





Dünyada ve ülkemizdeki
salgınlar tarihi incelendiğinde, salgın yönetiminde bilimsel bilginin yol
göstericiliğine güven ve sürekli kullanımı ve bu alanın kavramlarıyla
tanımlanmış uygulamalar kullanılarak salgınla mücadelede başarı kazanmak
mümkündür.





Geldiğimiz aşamada, epidemiyolojik
veriler ışığında belirlenecek bir süre için toplum hareketliğinin kısıtlanması
yaygınlaştırılarak sürdürülmeli
, aktif sürveyans ve filyasyonun yanı sıra, endikasyonu olan
herkese test uygulanabilmesi sağlanmalı, hastane tedavisi gerekmeyen hastaların
izolasyonuna ağırlık verilmelidir. Ayrıca olgu sayıları ve sağlık hizmeti
kapasitesi iller bazında değerlendirilerek, gerektiğinde, çalışma koşulları ve
fizik mesafeyi korumayı sağlayacak önlemler il bazında alınmalıdır.





Düzenli geliri
olmayanların, günlük kazanabilenlerin, yoksulların günlük zorunlu
gereksinimlerinin karşılanmasının mümkün olmadığı koşulları değiştirilmeden;
toplum hareketliliğinin kısıtlanması başta olmak üzere tek başına salgına karşı
alınması gereken önlemleri tartışmak yeterli değildir.





Bugün yapılması
gereken kamusal bir sağlık sisteminin gerekliliğini akıldan çıkarmadan;
işçilerin, işsizlerin, yoksulların yaşamlarının ve sağlıklarının olumsuz
etkilenmesini engelleyecek desteklerin (Ücretli izin, işsizlik ödeneğinin kapsamının
genişletilmesi ve tutarının artırılması, önümüzdeki üç ay boyunca ücretsiz
su-ısınma-elektrik verilmesi vb
.) ivedi olarak sağlanmasıdır. Türkiye’nin kaynakları bu
destekler için yeterlidir.





Türk
Tabipleri Birliği


Merkez Konseyi



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

35.8° / 20.3°