Türkiye Ortadoğu Bataklığına Sürükleniyor
Manşet Haber 3.10.2013 17:20:54 0

Türkiye Ortadoğu Bataklığına Sürükleniyor

Türkiye Ortadoğu Bataklığına Sürükleniyor

ayhan_karacanAdana'da Sendika ve demokratik kitle örgütleri “TEZKERE” ile ilgili yaptıkları ortak basın açıklamasında Türkiye’nin AKP ile Ortadoğa Bataklığına sürüklenmeye devam edttiği görüşü savunuldu.

Sendika ve Demokratik Kitle Örgütlerinin ortak açıklamasını Eğitim Sen Şube Başkanı Kamuran Karaca okudu. Karaca şöyle konuştu:

Suriye’ye yönelik iki yılı aşkın süredir devam eden emperyalist müdahalenin taşeronluğunu yapan AKP iktidarı, savaş çığırtkanlığını sürdürüyor. “Bölgesel güç olma hayallerinin” çöküşünü, her fırsatta emperyalist güçleri askeri müdahaleye çağırarak aşmanın peşine düşen AKP iktidarı, şimdi de savaş tezkeresini TBMM gündemine getirmiştir. Bu tezkere savaşa doğru atılan bir adımdır; daha fazla katliam, daha fazla kan ve gözyaşı demektir.

Sadece 2 yılda Suriye’de sürdürülen iç savaş nedeniyle yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesinde, ailelerinin parçalanmasında, milyonlarca Suriye’li vatandaşın mülteci konumuna sürüklenmesindeki sorumlular emperyalist saldırganlığın sahipleri ve işbirlikçileridir.

 

Hem ülkemizde hem de Suriye’de iç savaşı körükleyen, cihadist çeteleri destekleyen işbirlikçi AKP iktidarının üstlendiği bu sorumluluğun bedelini ülkemiz ve bölge halkları bugüne kadar ağır kayıplarla ödemişlerdir.

AKP iktidarı dış politikalarında savaşçı değil, toplumun iradesini temsil eden barışçı adımlar atmalıdır. Ülkemizde ve bölgede savaş kışkırtıcılığı yapmak yerine, Ortadoğu halklarının kalıcı bir barışa ulaşması için görevlerini yerine getirmelidir.

Bizler nasıl daha önce Irak’a yönelik sürdürülen emperyalist müdahalenin taşeronluğunu üstlenenlerin tezkere kararını durdurduysak, bugün Suriye’de de daha fazla kanın akmasına izin vermeyeceğiz!

Suriye halklarının geleceğini ellerinden alan ve yaşadığımız toprakları ABD emperyalizminin kirli üssü haline getirenlere yanıtımız, yine her zamanki gibi eşit, özgür, demokratik ve bağımsız bir ülke mücadelesini yükseltmek olacak!

Bizler bu mücadele kararlılığında, tüm gücümüzle bu tezkereye HAYIR diyecek, daha fazla güç için daha fazla savaş, daha fazla gözyaşı isteyenlere karşı var gücümüzle barışı ve halkların özgürlüğünü savunmaya devam edeceğiz!

AKP hükümetini savaşçı politikalarından vazgeçmesi için bir kez daha uyarıyoruz! Artık dış politikalarının iflas ettiğini ve bugün gündeme getirdiği tezkere tartışması gibi savaşçı adımlarının meşru olmadığını anlamalıdır.
Tezkere konusu olarak sunduğu gerekçeler daha fazla savaşla değil, barış için atılacak adımlarla çözülebilecektir.

Derhal bu adımları atmalı, emperyalizmin işbirlikçiliğine, iç savaşı körükleyen ve ülkemize taşıyan cihadist çeteleri desteklemeye son vererek halkların, adil, özgür, demokratik, barış içinde bir ülke talebini yerine getirmelidir.

Şimdi, savaş çığlıkları atanlara karşı, halkların geleceğine kendilerinin karar vermesi için, halkların kardeşliğinin bu topraklardan sökülüp atılmaması için sorumluluk alma zamanıdır!”

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°