“Türkiye’de basın özgürlüğü yok”
Manşet Haber 2.05.2015 16:36:00 0

“Türkiye’de basın özgürlüğü yok”

“Türkiye’de basın özgürlüğü yok”

Çukurova Gazeteciler Cemiyeti , 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü nedeniyle yazılı bir açıklama yaptı. Türkiye’nin dünya ülkeleri arasında basın özgürlüğü sıralamasında oldukça gerilerde seyrettiğini belirten ÇGC Yönetim Kurulu, Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikler ve çeşitli platformlarda gerçekleşen sözlü ya da yazılı baskıların basın özgürlüğüne darbe niteliği taşıdığını bildirdi.

Ülkenin çok önemli bir süreçten geçtiğini kaydeden ÇGC Yönetim Kurulu, siyasi iktidarların eleştiriye tahammülsüzlüğünden kaynaklı uyguladığı sansürün de gazetecileri adeta çalışamaz hale getirdiğini açıkladı.

Türkiye’de fikirlerinden, yazılarından, kitaplarından ya da haberlerinden ötürü birçok gazetecinin hapis yattığını, sabahın erken saatlerinde çocuklarının gözü önünde evlerinden alındığını ifade eden ÇGC Yönetim Kurulu, “Siyasi iktidarlar, kendileri aleyhine yazılan birçok haberi doğruluğuna bakmaksızın reddederken, kurum ve kişileri de hedef göstermekte, her dönemin yandaş medyasını yaratmakta yarışmaktadır. Vatandaşın haber alma hakkını gözeterek mücadele eden basın emekçilerine karşı girişilen hasmane tutumları kabul etmemiz beklenemez. Özgürlüğü kendi siyasi ikballeriyle eş değer görenler muhalif görüşlere aman vermeden basına saldırıdan kaçınmamaktadır. Düşünce ve ifade özgürlüğünden dem vuranlar halkın haber alma hakkını savunan basın emekçilerine karşı giriştikleri sansür, kapatma, gözaltı ve tutuklama yöntemlerinden derhal vazgeçmelidir” dedi.

ÇGC Yönetim Kurulu, şu görüşlere yer Verdi:

“Merkezi Washington’da bulunan bir sivil toplum kuruluşunun geçtiğimiz günlerde açıkladığı özgürlük raporunda Türkiye’nin ‘basını özgür olmayan ülkeler’ içerisinde göstermesi tesadüf değildir. Sivil toplum kuruluşunun, “Türkiye’nin medya ortamı, hükümetin saldırgan şekilde yeni yasal tedbirler ve sindirme yoluyla muhaliflerin sahip olduğu alanları daraltmasıyla daha da kötüleşti” ifadeleri düşündürücüdür. Ülkemizde gazetecilerin yolsuzluk ve milli güvenlik ile ilgili konulardaki haberlerine mahkeme kararıyla getirilen kısıtlamalar yine sözkonusu sivil toplum kuruluşu tarafından dile getirilmiş, bu uygulamalar diğer dünya ülkelerinin de dikkatini çekmiştir. Öte yandan gazeteciler, basın özgürlüğünün dışında ekonomik sorunlarla karşı karşıya bırakılırken birçok gazeteci ve köşe yazarı da işini kaybetmiştir. Ülkemizde giderek artan otosansür ve medya kutuplaşmasının sona ermesini diliyor, basının özgürce haber yapacağı ve fikirlerini yansıtacağı ortamın bir an once olgunlaşmasını ümit ediyoruz.”

 

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°