ÜLKEMİZİN SAVAŞ ATMOSFERİNE SOKULMASINI İSTEMİYORUZ
Manşet Haber 31.08.2016 10:41:59 0

ÜLKEMİZİN SAVAŞ ATMOSFERİNE SOKULMASINI İSTEMİYORUZ

ÜLKEMİZİN SAVAŞ ATMOSFERİNE SOKULMASINI İSTEMİYORUZ

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Adana Şube Başkanı Halil Çağdaş Kaya, tarihte savaşların acımasızlığına, vahşetine defalarca tanıklık etmiş olan insanlığın, bu vahşetin aynı zamanda yaratıcısı olarak yoluna devam ettiğini vurguladı.

1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle yazılı açıklama yapan Kaya, “Bu yıl yine 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü, savaşların katliamların, bombalamaların hüküm sürdürdüğü bir dünyada karşılıyoruz” dedi.

Ülkemizdeki karanlık tablonun da vahametini koruduğunu dile getiren Kaya açıklamasında şu görüşlere yer verdi:

“Gün geçmiyor ki yeni katliamlarla karşılaşmayalım. Ölümsüz,  çatışmasız, acısız tek bir gün bile yaşanmaz oldu neredeyse bu ülkede. Sadece bir yıl içinde ülkemizde yaşananlara dönüp bakalım; yüzlerce can alan onlarca saldırı, devlete sızan değil bizzat yerleşen bir örgütün darbe girişimi ve Suriye’de savaşa girmek... Angajman kuralları çerçevesinde denilerek başka bir ülkenin sınırları ihlal edilip Suriye’ye giriliyor. Cerablus’ta İŞİD tehdidi ortadan kaldırılmaya çalışılırken yine cihatçı - şeriatçı bir grup olan Özgür Suriye Ordusu ile ittifakta beis görülmüyor.  Artık yeter diyoruz. Ülkemizin savaş atmosferine sokulmasını istemiyoruz. Ülkemizde kan akmasın istiyoruz.

“KİRLİ OYUNLARA KURBAN EDİLECEK CANIMIZ YOK”
Türkiye Suriye’ye müdahale edip iç işlerine karışmamalıdır. Tüm Ortadoğu’da olduğu gibi Suriye’de de emperyalist güçlerin oynadığı oyunlara ortak olmamalıdır. Türkiye içindeki IŞİD hücrelerinin ve bütün şeriatçı güçlerin kökünü kurutmaya yönelik politikalar yaşama geçirilmelidir. Biz ne darbe, ne dikta diyoruz. OHAL değil demokrasi istiyoruz; ülkede ve bölgede barış diyoruz. Patlayan bombalar ve katliamlar bu ülkenin kaderi değildir. Bizim kirli oyunlara kurban edilecek bir tek canımız bile yok.

“DEMOKRASİ VE BARIŞ MÜCADELEMİZ SÜRECEK”
Ülkemizdeki, bölgemizdeki tüm bu gelişmeler, barış için her zamankinden daha fazla, daha kararlı mücadele etmemiz gerektiği göstermektedir. Savaşa karşı çıkmak, barış için mücadele etmek,  yaşamsal bir öneme sahip. Bu katliamlara, bu kanlı oyunlara bugün sessiz kalırsak, açıktır ki vahşet boyutlarını arttırarak hükmünü sürdürmeye devam edecektir. Oynanan oyunlar bitmeyecek, katliamlar sona ermeyecektir.  İnanç, köken, mezhep farkı gözetmeden tüm halkların,  tüm insanlığın eşit, özgür, insanca, barış içinde yaşadığı bir ülke, bir dünya bizim özlemimiz.  Ve bu özleme ulaşmak için, demokrasi ve barış için mücadelemizi; tüm demokrasi ve emek güçleriyle birlikte, gücümüzü birleştirerek, ısrarla, azimle,  kararlılıkla sürdürmeliyiz.”

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°