“Ülkeyi Sivil Darbenin Eşiğine Getirdiler”
Manşet Haber 14.07.2016 13:36:47 0

“Ülkeyi Sivil Darbenin Eşiğine Getirdiler”

“Ülkeyi Sivil Darbenin Eşiğine Getirdiler”

Adana(ulus)--TBMM Başkanlık Divanı Üyesi CHP Adana Milletvekili Av. Elif Doğan Türkmen; Türkiye’nin, parlamenter sistemini güçlendiren güçler ayrılığı ilkesini ve hukukun üstünlüğünü egemen kılan bir anayasaya ve birinci sınıf demokrasiye ihtiyacı olduğunu söyledi. Türkmen; “bugüne kadar ‘darbe hukukundan, darbelerden hesap soracağız’ diyenler ne yazık ki, darbe hukukuna dayanarak ülkeyi sivil bir darbenin eğişine getirdiler” dedi.elif_dogan_turkmen_tbmm_kursu

Türk Hukuk Sisteminin sorunları hakkında TBMM Genel Kurulu’nda CHP Grubu adına konuşan Türkmen, Türkiye’nin, Anayasa'nın askıya alındığı, kararların Saray'da verildiği, devletin bir bütün olarak meşruiyetinin aşındığı bir dönemden geçtiğini belirterek şunları söyledi:

“Dört bin yıllık insanlık tarihine baktığımızda, insanlar o günden bugüne eşit, bağımsız, adil bir dünyada yaşama ülküsünün peşinde koşmuşlar. Bunu yapan insanların adil bir dünyada yaşamasının koşullarından biri de ülkeyi yönetenlerin güçler ayrılığı prensibine uymasıdır. Tüm dünyada evrensel bir ilkedir; yargı, yasama ve yürütme…

SİYASET VE DEMOKRASİ TÜRKİYE’DE BUHRAN YAŞIYOR

Ülkemize baktığımızda ise ne yazık ki şunları görüyoruz; dikta rejimi kurma hevesi sistemin tüm kurullarını aşındırıyor, otoriter rejim adına Türkiye'nin istikrarı yok ediliyor ama hukuk da güç karşısında susuyor, keyfilik artıyor, gücün karşısında hakkın hukukun sesi olması gereken adliyeler güçlünün baskı aracı oluyor. Hukuk susuyor silahlar konuşuyor, hukuk susuyor hırsızlık artıyor, hukuk susuyor baskı artıyor, ezenler dokunulmaz hâle geliyor, ezilenler çaresiz kalıyor, siyaset ve demokrasi Türkiye'de artık bir buhran yaşıyor.

Ama şu bilinmelidir ki;  bu ülkede demokrasi adına, hukuk adına, adil bir Türkiye'de yaşamak adına mücadele eden savaşçılar var. Biz hiçbir zaman bu savaştan yılmayacağız ve ülkemizdeki bağımsızlık ve demokrasinin en önemli unsuru olan yargının yeniden bağımsız hâle gelmesi için her tür çalışmayı yapacağız ve o çalışmaların da yanında olacağız.

Biz, Türkiye'de adil bir düzen istiyoruz ve bu nedenle de 550 milletvekiline sesleniyorum: Anayasa'yla ilgili, milletvekili olmakla ilgili yemininize bağlı kalınız. Buradan, cübbesini düğmesi olmamasına rağmen iliklemeye çalışanlara karşı iliklemeden görevini yapan yargı mensubu ve tüm avukat meslektaşlarımın önünde de saygıyla eğiliyorum”

CÜPPESİNİ İLİKLEMEYE ÇALIŞMAYAN YARGI MENSUPLARI

20 yıl avukatlık yaptığını hatırlatan Türkmen, adliye personelinin ne kadar zor koşullarda çalıştığını bildiğini, görevini layıkıyla yapmak isteyen düğmesiz cüppesini iliklemeye çalışmayan hakim ve savcıların evlerine dosya götürerek hafta sonları dahi çalıştıklarını kaydederek şunları söyledi:

“Bunun yanı sıra, bunlara yardımcı olan adliye personeli, biliyor musunuz ki onlar çocuklarını iyi bir yaşama kavuşsunlar diye, bir dershaneye gönderebilmek adına o kadar çok fedakârlıklarda bulunuyorlar ki ama onların yaşamını iyileştirme adına hiçbir şey yapmıyoruz. Yargının gerçekleşmesi adına karar verildikten sonra bunları yerine getiren bir grubun yani cezaevinde çalışan gardiyan, infaz memurları, idari amirler ve diğerlerinin sorunlarına da bir çözüm üretilemedi.

SORUNLAR ÇIĞ GİBİ BÜYÜDÜ

Grubumuz milletvekillerince cezaevleriyle ilgili hazırlamış kitaplarda gerçekten hukuk fakültelerinde ders kitabı olarak okutulabilecek kadar sorunlara inmiş, tespit etmiş ve çözüm önerileri sunulmuştur. Ama ne yazık ki bu kitaplar yayınlandığından bu yana ne infaz memurlarının ne gardiyanların ne de cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerinin hiçbir sorunu bugüne kadar çözülmemiş, tam tersine bir çığ gibi katlanarak büyümüştür.

Ama elektrik şirketleri kârına kâr katsın diye kaçak elektriğin kayıp-kaçak elektrik parasını onu kullanmayan tüm vatandaşlardan almak Meclise tasarı getiren Hükûmet ve AKP Grubu bu binleri bulan adliye personelinin yaşamını birazcık iyileştirmek adına ne yazık ki hiçbir çalışmaya parmak basmıyor, imza atmıyor. Bu konuda da tüm yapılanlar Türkiye'de yaşayan her vatandaşın vicdanında yerini buluyordur diye düşünüyorum”

DENETİMLİ SERBESTLİK VE AF TALEPLERİ DİKKATE ALINMIYOR

Yüzlerce insanın insanlığa yakışmayan bir biçimde cezaevlerinde bulundukları ve hemen her gün gün ailelerden, ‘Ya denetimli serbestlik iki yıl olsun ya da bir af olsun’ şeklinde çeşitli biçimde talepler iletildiğini ifade eden Türkmen şöyle konuştu:

“Ben şimdi merakla soruyorum: Sürekli ‘varlık barışı’ diye af getiriyoruz, kara parayı aklama adına çalışmalar yapıyoruz. Peki, çoğu da kader mahkûmu olan bu hükümlüler için neden bu Mecliste hiçbir düzenleme yapmıyoruz? Neden bu kadar ailenin çığlıklarına özellikle Hükûmet ve AKP Grubu kulaklarını tıkıyor? Ben bunu gerçekten merak ediyorum ve binlerce kadın, eş, anne, baba, çocuk adına da bu soruyu sormak istiyorum. Çünkü Hükûmetimiz ve AKP Grubu bu işlemi yapmaya, Mecliste bu çalışmaları yapmaya sayısal olarak onlar yeterlidir, niçin bu çığlıkları duymuyorlar?

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°