Manşet Haber 24.06.2020 18:01:54 0

'ÜRETİCİ 2.5 LİRAYA SATIYOR, MARKETTE 10 LİRA'

'ÜRETİCİ 2.5 LİRAYA SATIYOR, MARKETTE 10 LİRA'







Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonu Üyesi Ayhan Barut, üreticinin dalında kilogramını 2.5 liraya sattığı limonunun büyük kentlerde tüketicilere 10 liradan yüksek fiyatlarla satılmasına tepki gösterdi. Tüketici ve üretici zarar ederken marketten tedarikçiye aracıların kazandığı sistemin değiştirilmesini istedi. Ağustos sonunda limon hasadının da başlayacağına dikkat çeken Barut, limondaki ihracat yasağının kaldırılmasını, ithalatın engellenmesini de talep etti.
Adana'nın Karataş İlçesi'ne bağlı ovalarda narenciye bahçelerinde incelemelerde bulunan Ayhan Barut, Mayıs ayında aşırı sıcak ve şiddetli rüzgar nedeniyle oluşan hasarı yerinde gördü. Ağustos ayı sonunda hasadı yapılacak limon bahçelerinde üreticilerin sorunlarını dinleyip çözüm bulunması için yetkilileri göreve çağıran Barut, 'Türkiye'de yaklaşık 4 milyon ton narenciye üretiliyor. Bu üretimin yüzde 75'i Çukurova Bölgesi'nden karşılanıyor, Adana ise bunun 3'te 1'ini üretiyor. Bu üreticinin emeğinin karşılığı zarar olmasın' dedi.














'YÜKSEK FİYAT ÜRETİCİNİN KABAHATİ DEĞİLDİR'
Adana'da limon hasadının Ağustos ayı sonu itibariyle başlayacağını anımsatan Ayhan Barut, 'Üreticinin dalında şu anda kilogramını 2.5 liraya sattığı limon, büyükşehirlerde tüketiciye 10 liranın üstündeki fiyatlarla satılıyor. Aradaki 4-5 kat fiyat yüksekliği üreticinin kabahati değildir. Üretici sadece maliyetini karşılayan fiyatla ürününü satmaya çalışıyor. Aradaki marketçisi, komisyoncusu, tedarikçisi fiyatların katlanmasına neden oluyor. Tüketici ve üretici zarar ediyor. Hal Yasası'nın ve bu sistemin değişmesi gerekiyor' diye konuştu.
'İHRACATIN ÖNÜNÜ AÇIN, İTHALATI ENGELLEYİN'
Limonun kamuoyunda sürekli polemik konusu olduğuna işaret eden Ayhan Barut, şunları kaydetti:
'Limon hasadının yaklaştığı bu dönemde, limonda hala ihracat yasağı sürüyor. Limondan portakala, mandarinden greyfurta tüm narenciye ürünlerinin önünün açılması gerekiyor. Özellikle limonda ihracat yasağının kaldırılması gerekiyor. Olumsuz iklim koşulları nedeniyle portakal ve mandarin gibi tüm narenciye ürünlerine ihracat yasağı getirilmemesi lazım. İhracat yasağı geldiği zaman, narenciye üreticisi çok daha sıkıntılı ve kötü günler başlıyor. Çünkü  Türkiye'de portakal, mandarinden, limon ve greyfurta yüzde 150 ile yüzde 250 arasında kendine yeterlilik oranı yani üretim fazlası var. Dolayısıyla biz bu ürünlerde ihracata bağımlıyız. Mutlak suretle ihracat yapmamız gerekiyor. Limonda hasada sayılı günler kala yetkilileri uyarıyoruz. Gelin, tarımın önündeki engelleri kaldırın. İhracat yasağını kaldırın, ithalatı da engelleyin!'



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°