VALİ SÜLEYMAN ELBAN’IN ÖĞRETMENLER GÜNÜ MESAJI
Manşet Haber 23.11.2020 12:55:18 0

VALİ SÜLEYMAN ELBAN’IN ÖĞRETMENLER GÜNÜ MESAJI

VALİ SÜLEYMAN ELBAN’IN ÖĞRETMENLER GÜNÜ MESAJI

Adana Valisi Süleyman Elban, 24 Kasım Öğretmenler Günü mesajında, “Öğretmen, önce kalpleri imar ve inşa eden; sonra beyne ve akla hitap eden kişidir. “ dedi.
Vali Elban’ın Öğretmenler Günü mesajı şöyle:
“Yol göstermek, rota çizmek, istikamet belirlemektir öğretmenlik. Taze fidanları, genç dimağları hayata hazırlamak, onlara ilmek ilmek saygıyı, sevgiyi, nakşetmektir. Tutku ile başlayan, aşka dönüşen ve kara sevdaya bürünen bir meslektir öğretmenlik. Fedakârlığın, mücadelenin, azmin, kararlılığın ve diğerkâmlığın zirve noktası olan öğretmenliğin olmazsa olmazı; vicdan, şefkat ve merhamettir.
Öğretmenler; bilgi, tecrübe ve irfanla çocuklarımızı, gençlerimizi geleceğe hazırlayan, eğitim-öğretim sistemimizin temel yapı taşları, istikbalimizin mimarları, öğrencisinin içindeki cevheri sabırla açığa çıkaran ve işleyen kişilerdir. Öğretmen, önce kalpleri imar ve inşa eden; sonra beyne ve akla hitap eden kişidir. Ve bizim medeniyetimiz aslında bir kalp, bir gönül medeniyetidir. Dünyaya örnek teşkil eden bu medeniyet, hiçbir dönemde öğretmenlerini, hocalarını, muallimlerini eğitimin teknik bir unsuru, bir aracı olarak görmemiş; bilakis öğretmenler daima eğitimin asli unsuru, hatta eğitimin ta kendisi olmuştur. Zira öğretmen, yarının temelini attığı gibi kişilik hamuruna da şekil verir. İnsana her koşulda doğru olmayı, dik durmayı; iyinin ve güzelin yanında saf tutmayı öğretir. Ve bu sebeple bir insanın hayattaki en büyük şansı, iyi bir öğretmenin talebesi olmasıdır.
Bununla birlikte insana yapılan yatırımın en kıymetli yatırım olduğu unutulmamalıdır. Bu bağlamda eğitim alt yapısının güçlendirilmesi ve eğitimin kalitesinin yükseltilmesi için çok önemli adımlar atılmakta, kültür ve medeniyet köklerimizden beslenerek çağı okuyan, yaşayan, vizyon belirleyen bir neslin ihyası için devletimizin tüm imkanları seferber edilmektedir. Bu niteliklere haiz kuşakları yetiştirecek kişiler ise aklı ve bilimi kendilerine rehber edinen, görgü, bilgi ve beceriyle öne çıkan, rol-model özellikleri taşıyan, talebesiyle aynı frekansı yakalayıp aynı dili konuşan, bu topraklara ve bu toprakların insanlarına sevdalı öğretmenlerimizdir. İnanıyorum ki necip milletimizin kutlu medeniyet yürüyüşü, bu minval üzere yol alan, kutsal bir mesleği icra eden kadirşinas eğitim neferlerimiz sayesinde gerçekleşecek; yeni nesil ve ülkemizin aydınlık geleceği öğretmenlerimizin eseri olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle başta görevi başında şehit olmuş eğitimcilerimiz olmak üzere, ahirete irtihal eden tüm öğretmenlerimize Allah’tan rahmet diliyor; emekli öğretmenlerimize sağlıklı, hayırlı ve uzun bir ömür temenni ediyorum. Millet Mekteplerinin açıldığı ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “Başöğretmenlik” unvanının verildiği bu anlamlı günde, tüm öğretmenlerimize şükranlarımı sunuyor; kıymetli öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü tebrik ediyorum.”

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°