Varlı: AKP isyanı özendiriyor
Manşet Haber 31.12.2012 12:06:03 0

Varlı: AKP isyanı özendiriyor

Varlı: AKP isyanı özendiriyor

Adana(Ulus)--varli il yonetimMHP Adana Milletvekili Muharrem Varlı, “AKP zihniyeti dağa çıkmayı, isyanı özendiriyor; MHP ise vatanın, milletin birliği için candan vazgeçebilmeyi. İşte aramızdaki fark!” dedi.

Varlı, Adana İl Başkanı Mustafa İzgioğlu başkanlığındaki il yönetim kurulu toplantısına katıldı. Son on yılda Türkiye’nin nereden nereye getirildiği konusunda tahlil ve tespitlerini paylaşan Varlı, “Maalesef bu süre içinde Türkiye’nin ne kadar kırmızı çizgisi varsa AKP hükümeti döneminde yeşile boyandı. ‘Güzel şeyler olacak’ sözleriyle ilk işaret fişeği atılan ihanet açılımında Kandil’den davet edilip Habur’dan içeri alınan, ‘Pişman değilim’ demelerine rağmen salıverilen eşkıya, AKP’nin şefkatli kollarında öyle bir semirdi ki alternatif devlet yapılanmasına bile gidebildi.” diye konuştu.

OSLO’CULAR BOŞ DURMUYOR

Varlı şunları söyledi:

“Terör örgütü ile Oslo’da çay-kahve molası verenler, İmralı-Kandil arasında postacılık yapanlar hala boş durmuyor. Halkın kafasını sanal gündemlerle meşgul eden AKP ve yandaş basın, bulanık suda balık avlamaya devam ediyor. Emniyet müdürü ‘Dağdakine ağlamayan insan değildir’ diyor. Devletin valisi dağlarda yazan Türk adını siliyor. Atatürk’ün resimleri çöplere atılıyor. Muhteşem Süleyman, aşağılık senaryolara malzeme ediliyor. Seyit Onbaşı’nın Haçlı işgalciye attığı top mermisini sindiremeyenler, Çanakkale Zaferi’ni küçültmek istiyor. AKP’nin en yetkili isimlerinden Bülent Arınç ise ‘Ben de olsam dağa çıkardım’ sözleriyle ihanet ateşine odun taşıyor. Aynı Arınç, İmralı’daki bebek katili için ‘namazında niyazında’ resmi çizerek ‘bebek kadar masum’ gösterme çabasına giriyor. İşte Türkiye’nin geldiği nokta bu.”

KIYAMETE KADAR SÜRECEK MÜCADELE

Varlı, son olarak şunları söyledi: “Peki bizler, Milliyetçi Hareket’in kadroları ne için ve kimlere karşı mücadele ediyoruz? Dün olduğu gibi bugün de aynı zihniyete, aynı ihanete karşı savaşıyoruz. Devletimizin bekası için, bin yıllık kardeşliğimize zarar gelmemesi için canımızı dişimize takıyoruz. Dün, bizim gölgemizde okuluna, camisine gidebilenler bugün fitne için bülbül kesilirken 12 Eylül’ün en ağır işkencelerine muhatap olan Ülkücüler ise gözyaşını içine akıttı, abdestini alıp şehadete, idam sehpasına yürüdü. Bugün de bazen yutkunuyor, bazen yüreğimize taş basıyoruz. Ama hiçbir zaman, ihaneti körükleyerek Arınç gibi dağa çıkmak istemiyoruz. Özetle, AKP zihniyeti dağa çıkmayı, isyanı özendiriyor; MHP ise vatanın, milletin birliği için candan vazgeçebilmeyi… İşte aramızdaki fark! Bir Allah’a, bir de Türk milletine güveniyoruz. İslam’ın bayraktarlığını yapan Türklere düşman olanlarla bu mücadelemiz kıyamete kadar sürecek.

 

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°