YA COVİD 19, YA DA
Manşet Haber 12.09.2020 17:27:48 0

YA COVİD 19, YA DA 'KOMPLO TEORİSİ'...

YA COVİD 19, YA DA 'KOMPLO TEORİSİ'...

Covid 19 konusunda şöyle bir komplo teorisi var…


Küresel anaparadar nüfusun bu denli büyümesinden, büyüyen nüfusun gereksinmesini/ beslenmesini/ barınmasını karşılamak için bu denli doğanın bozguna uğramasından hoşnut değil!


Doğanın bozguna uğramasının, daha çok yer altı çalışmaları yapılmasının, maden ocakları açılmasının, orman ürünlerine zarar verilmesinin, toprağın ağır kimyasallar kullanılarak verimsizleştirilmesinin nedeni “nüfusun” büyümesi gösterilmektedir!


Daha önceden düşünülüp/ tasarlanarak; “nüfus artışını” hem durdurmak, hem de dünya “nüfusunu” azaltmak için zaman zaman salgın hastalıklar oluşturulmaktadır!


Laboratuvar ortamında oluşturulan corona virüsün aşısı da aslında elde vardır/ üretilmiştir!


Covid 19’da, bunlardan biridir!


Dünyada bu virüsten yaşamını yitirenlerin “büyük çoğunluğunun” kentlerin kıyı bölgeleri, ya da dar gelirlileri olduğu, ekonomik durumu “iyi” olanların kendilerini daha kolay koruduğu, barınma/ beslenme/ zorluğundan uzak olduğu ileri sürülüyor!


Dünyanın bilim insanları, virüsün dağılımı ile birlikte elele vererek başladıkları “aşı” karmaşası da, “komplo teorisini” kanıtladığı yönünde düşünceler de egemen!


***


Gelişmeleri izlerken, “yeni bir dünya” diyenlerin bile “eskisinden” değişik olmayan tutumlarının/ davranışlarının “nedenini”, şu an yaptıkları ile bütünleştirirken zorlananlardanım!


Her şeyin “eskisi” olmayacağını söyleyip; yine eskisi gibi davrananın, yine eskisi gibi hırslananın, yine eskisi gibi sömürenin, yine eskisi gibi savaşanın, yine eskisi gibi katledenin inandırıcılığı olmaması gerek!


Öyle mi?


“İktidar” istediğince önlem konusunda uyarılara uyulmasını istesin, istediğince “uyulmaması” durumunda “bulaşının” can yitimlerini artıracağını dile getirsin…


Günlük açıklanan verilerin “doğru” olmadığı yönünde yapılan yayınların/ medyada yer alan bilgilerin “açıklamasının” olmaması, herkes gibi düşündürüyor beni!


En önemlisi, sanki “iktidarı” bulaşıdan uzaklaştıran/ koruyan bir bilinmez “önlem” varmış gibi; yaptıkları toplantıların, mitinglerin, toplu etkinliklerin hiç sözü edilmezken,


Sokakta “maskesiz” dolaşan yurttaşın, fabrikalarda patronun oluşturduğu ortamda çalışan emekçinin, sabah- akşam eviyle işi arasında toplu taşımayı kullanan esnafın “sorumlu” tutulması da, “komplo teorinin” bir boyutu olmalı…


***


Küresel anaparadarın asıl korkusu, yaşadıkları dünyanın kirlenmesi, yaşanılmazlığı…


Nötron bombasının, yetmişbeş yıl önce Hiroşima/ Nagazaki’de oluşturduğu doğa katliamını, yaşanılırlığı bitirdiği, toprağı verimsizleştirdiği, şu an bile yaşamsan belirtiler olmadığını bilmeyen yok!


Bill Gates, “iklim değişikliği” nedeniyle oluşacak salgınların covid 19’dan daha baskın olacağını ileri sürerken, nüfus artışının “ileride” ortaya çıkaracağı sonuçları anlatmak istediğini düşünmek olası.


Nüfus büyüdükçe doğa daha çok bozulacak, daha çok yer altı enerji madenlerine gereksinim olacağından doğa daha çok bozulacak, tarımda kullanılan verim artırıcı kimyasallar arttıkça toprak doğal yapısını yitirecek, doğayı kirleten motorlu araçlar daha çok üretilecek,  araç üretimi için daha çok “hammaddeye” gerek duyulacak, yaşam alanları daha da daralacak…


İki odalı evde, kaç kişi yaşadığına bakılmaksızın, “evde hayat var” yalanıyla ortaya koydukları “aslında” sistemin doyumsuzluklarının kanıtı!


İki odalı evde, kalabalık ailelerin “hayatı” yok çünkü; havasız, basık, küf kokan duvarlar var orada…


***


Düşünen/ soran olmuştur kanımca…


Sözde covid 19 için kaygı duyanların, “yeni bir dünya var artık” diyenlerin; bir yandan söylevleri için kalabalıklar oluşturduklarında, bir yandan da “kalabalıklardan kaçının” dediklerinde neler düşünmüyorsunuz ki?


Ben “çok şey” düşünüyorum, işte o an “bu komplonun içerisinde olmayan yok” diyorum!


Düşünsenize, geçtiğimiz aylarda “maskeyle” yaşanmıştı, şimdi de adam-akıllı bir “test” konusunda bile “soyasyal adalet” denen “şey” ortaya konamadı; varsa yoksa “iktidar” yanlısı, varsa yoksa “iktidar” kını, varsa yoksa sistemin patronu…


***


Bu işin sonu nereye dek sürecek bilmiyorum ama, insanların kafası öylesine karışık ki…


Covid 19 için “herkes için” aynı ölçüde etkili denmesine karşın, bugün için “varsıla” uğraması çok düşük bir olasılık olarak görülüyor! Yine yoksulun, yine dar gelirlinin, yine açlık sınırı altında aylıkla geçinenin, yine doymayanın, yine pazar sonlarında alış-veriş edenin sırtında!


Küresel anaparadarın aklından geçen, yaşadığı doğayı bozmayan/ kirletmeyen nüfusun “ne” olduğu bilinmiyor!


Ayrıca, küresel anaparadar dünyanın her yerinde “ekonomik büyüme” sağlamak için doğayı kendinin bozduğunu/ kirlettiğini bilemeyişinin nedeni de bilinmiyor!


Küresel anaparadara inat, “herkes” kendi bireysel önlemini almalı…


Küresel anaparadara inat, “varlığını” korumalı…


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°