Yargı ve Siyaseti Belirler Hale geldi
Manşet Haber 19.06.2013 13:20:52 0

Yargı ve Siyaseti Belirler Hale geldi

Yargı ve Siyaseti Belirler Hale geldi

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, “Emniyet , Yargı İşbirliği…..Kim Kim’e Brifing Veriyor!!!!!” dedi.

atillakartAKP İktidarlarında,  Türkiye’nin,   her geçen yıl  “Polis Devleti” uygulamasının tırmandığı  bir ülke haline geldiğini savunan CHP Milletvekili Atilla Kart, düzenlediği basın toplantısında İstanbul Taksim Gezi Parkı eylemi sırasında ülke genelinde yaşanları dile getirdi.  Kart açıklamasında şu görüşlere yer verdi:

POLİS GÜCÜ ŞİDDETE DÖNÜŞTÜ

“Her alanda Polis Gücünün giderek arttığı ve şiddete dönüştüğü bir yapı doğmuştur. Emniyet, MİT ve İstihbarat ; Türkiye’de Yargıyı ve siyaseti belirler hale gelmiştir. Polis ve İstihbarat; günlük hayata , sosyal hayata , örgütlü topluma, basına ve sivil topluma doğrudan müdahale etmeye başlamıştır.

KORKU VE BASKI ORTAMI

Yasa dışı izleme, dinleme ve görüntülemeyle “korku ve baskı ortamını ”yaratan Emniyet; artık “kayıt dışı” çalışan ve “denetlenemez”  hale gelen bir Kuruma dönüşmektedir.  Polisin hazırladığı fezlekeler çoğu zaman Savcılar tarafından, hiçbir değerlendirme ve denetime tabi tutulmadan iddianameye aynen esas alınmaktadır. Savcılık Makamlarının önemli bir bölümü, bu anlamda “Polis Gibi” görev yapmaktadır. Doğrudan talimat alan, bu talimatı her ne pahasına olursa olsun uygulamak isteyen bir anlayıştan söz ediyoruz.

Bu değerlendirmeyi yaparken, elbette , Emniyet bünyesinde olağanüstü sorumluluk duygusuyla ve zor şartlar altında görev yapan büyük kitleyi kastetmediğimizi, hedef almadığımızı önemle ve özellikle ifade ediyoruz. Eleştirdiğimiz ve suçladığımız kesim; karar, operasyon ve istihbarat mevkilerinde yukarıda anlattığımız sakat demokrasi anlayışıyla görev yapan birimlerdir.

Somut olaylarla bu süreci özetleyerek, anlatacağız;

1)      MİT ve İstihbarat (Emniyeti’yle, MİT’iyle); başta CHP’li  siyasiyeler olmak üzere,  Muhalefete mensup  partilerin yönetici kadrolarını, aile bireylerini, iş adamlarını takibe almış ve arşivlemektedirler.

2)      Kamuoyuna mal olan ve kritik dönemlerde gerçekleştirilen bu operasyonların fail ve sorumluları bir türlü ortaya çıkartılmamaktadır.

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bünyesinde İlçe’lerde görev yapanYetkili Bürolar; İlçe halkını etnik yapılarına, inanç anlayışlarına, siyasi görüşlerine görefişler hale gelmişlerdir.

2) Hava Kuvvetleri Komutanlığı başta olmak üzere; artık bazı Kurumlarda, disiplin soruşturmalarını bile İstihbarat Birimleri yapmaktadır.

Savunma hakkı kullanılmadan , fişlemelere dayalı toptan ve götürü soruşturmalar yapılmaktadır. Çoğu zaman, bu soruşturmalar inanç ayrımcılığı üzerinden sürdürülmektedir.

Hitler Almanya’sı, Stalin Rusyası’ndaki uygulamaların benzerleri,  yani“Gestapo” anlayışı tüm Kurumları etkiler hale gelmektedir.

Unutulmaması gereken temel gerçek şudur; İstihbaratın , disiplin soruşturmasını yaptığı rejimlerin adı demokrasi olamaz.

3) Bu yapı ve anlayışın hakim olduğu Mülki İdare yapılanmasının, en olumsuz örnekleri Taksim ve Gezi Parkı Protestolarında tezahür etmiştir. İstanbul Valisi , istihbari bilgilerle dezenformasyon yapan bir yönetim anlayışının temsilcisi haline gelmiştir. Karşımızda , tuluat yapan bir Vali vardır.

Teatral gösteri yapan Vali, Devleti ve toplumu temsil etmek yerine , “Siyasi İktidarın  Memuru” anlayışıyla, “Kanunsuz ve Vicdansız Emirleri Uygulayan” bir mekanizmaya dönüşmüştür. İlaçlı –kimyasal suyu, mutad bir uygulama gibi sunmaya çalışan ciddiyet ve sorumluluktan uzak bir Vali portresi…..

Eli sopalı, sivil giyimli, sakallı adamlar ; Polisin gözleri önünde, asayişe müdahale eder hale gelmiştir. Bu adamların görüntüleri kayıtlarda mevcuttur. İzmir, Antalya ve Adana’da eli sopalı Polisler ortalıkta dolaşmakta ve suç üstüne suç işlemektedirler.

Bu yapının, Merkezi İdarenin bilgi , izni ve talimatı  dışında  oluşması mümkün olamaz.  Vahim olan da budur. Yönetimin aczini, yetersizliğini, öngörüsüzlüğünü,  sakat demokrasi anlayışını gösteren bir tabloyla karşı karşıyayız.

3) 28   Şubat   yargılamasını   yapan   Ankara

13. Ağır Ceza Mahkemesindeki gelişmeler;

Bilindiği gibi, 28 Şubat yargılamasını sürdüren bu Mahkemede tutuklu olarak yargılanmakta olan 76 sanıktan 37’si tensiple birlikte tahliye olmuştur. Bu tahliyeler her nedense bir bölüm  Savcı’ları rahatsız etmiştir. Alelacele  HSYK’dan 3 Üyenin görevlendirilmesi sağlanmıştır.

Polis ve Savcı’ların bir bölümü ; “bu Başkan ve Mahkeme, bizim emeklerimizi heba ediyor” anlayışıyla tavır ve tepki içindedirler. … Polis Devleti anlayışının tipik bir tezahürü….

3 yeni Üye’nin devam eden davalara bakıp, bakmayacağını elbette  takip edecek ve değerlendireceğiz.

4) HSYK, Danıştay ve Emniyet işbirliği;

23-25 Kasım 2012 tarihinde Antalya’da “Miracle Resort Otel”de yapılan toplantıya , Danıştay 12. Daire  Üyesi  ve Tetkik Hakimi’nin katıldığı bu toplantının, HSYK’nunbilgisi dahilinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Toplantının diğer tarafında ise, Emniyet – İdare  bünyesindeki  6. Grup  vardır.

Toplantı içeriğine göre;

8. Daire’yle disiplin konusunda ortak çalışma yapılması,

Ceza Hukuku bakımından hukuka aykırı olarak değerlendirilen delilleri, fiilin sübutu bakımından dikkate alınabileceği,

Disiplin Mevzuatını uygulayan 8 ve 12. Dairenin, soruşturma usulüne ilişkin farklı yaklaşımların bulunduğu, bu farkın giderilmesinin yerinde olacağı, gibi konular başta olmak üzere; pekçok konuda  mutabakat sağlandığı anlaşılmaktadır.

Tabloya bakar mısınız?

Yüksek Yargı ile Emniyet  hep birlikte ”İçtihat” yaratıyor…..

Bağımsız Yargı’nın geldiği acınacak tablo!!!!!

Tam da , Diktatörlerin hedeflediği Yargı….. Yargıç ile Polisin işbirliği içinde çalıştığı bir düzenı…..

Polisin lüks otellerde Yargı’ya brifing yoluyla verdiği ayarlar…..

Yargının getirildiği hazin tablo…..

5) Ve tüm bu sürecin devamında ”Polisin müdahale gücünü artıracağız” diyen bir Başbakan…..

Güce doymayan , iktidara doymayan, mutlak güç isteyen bir Başbakan….

“Polisin çok kapsamlı ve sistemli bir şiddet hareketi karşısında, tarihinde hiç olmadığı derece demokratik bir tavır sergilediğini, demokrasi sınavından başarıyla geçtiğini ….” söyleyen,

“Polis şiddet uyguladı da ne yaptı? Biber gazı sıktı. En doğal hakkıdır, sıkar. Kalkıp da kurşun attı mı, silah kullandı mı?, E yok….” diyen bir Başbakan….

Ankara’da Kızılay Meydanında  4.80 metre mesafeden , kafası hedef alınarak öldürülen Ethem Sarısülük… Sarısülük’ü kim katletti Sayın Başbakan…. Bu vahim tabloyu görmeyen, gerçekleri karartan, vatandaşları arasında inançlar üzerinden ayırımcılık yapan bir Başbakan….Vicdanı sızlamayan bir Başbakan…..

Soruyoruz      ;

1) 5952 sayılı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kanununun 18. Maddesi uyarınca İlçe’lerde faaliyete geçen “Yetkili Büro” sayısı nedir?

Bu bürolar hangi alanda faaliyet göstermektedir?

2) Hava Kuvvetleri Komutanlığı gibi, disiplin soruşturmasını, istihbarat birimlerinin yaptığı , başka bir Kurum var mıdır? Ya da hangi Kurumlarda istihbarat birimleri  disiplin soruşturması yapmaktadır?

3) ”Eli Sopalı Polisler” uygulamasının talimatını kimler vermiştir? Bu yapıyıkim örgütlemiştir?

4) Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinde 3 Yeni Üyenin görevlendirilmesine alelacele neden gerek duyulmuştur? Bu üyeler devam eden davalara bakacak mıdır?

5) HSYK , Danıştay Üyeleri ile Emniyet Mensupları , Antalya’da 23-25 Kasım 2012 tarihinde hangi toplantıları yapmışlardır?

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°