YAŞAMI SORGULAYARAK KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK
SAĞLIK 14.07.2020 13:45:06 0

YAŞAMI SORGULAYARAK KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK

YAŞAMI SORGULAYARAK KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK


Farkındalık Yaratmak. Ancak Nasıl?Bir Sümer atasözünde 'Bilge kişi; çıkmaz sokakta yol bulan, karanlıkta ışığı bulandır'Sümerlerin binlerce yıllık damıtılmış bilgi birikiminin özü olan yukarıdaki sözü çok anlamlı. Anlaşılan dün de bugünün doğaya ve insana dair sorunları konuşuluyormuş. Önemli olan zorluk içinde alternatifinin yaratılabilmektir. Kısır kişilikler alternatif yaratamaz. Olan daracık çemberin etrafından döner durur. Ne yapayım, elimden gelen budur. Başka yol yok gibi sığınaklara kendilerini teslim etmektedirler. Bireylerin ve toplumların eğitim yolu ile farkındalıklarının ve yaratıcılıklarının artırıldığı tecrübe ile ispatlıdır. Dünyanın bazı toplumları matematiği kullanarak aya yolculuk yaparken, bazıları halen dört işlemi bile yapamamakta ve on bin yıl öncesi dair bir yaşam sürdürmektedirler. Eğitimin en önemli özelliği kişide eğitim yolu ile farkındalık yaratmaktır. Amacı ise toplumun içinde yaşadığı canlı-cansız ortamı bilimin metodolojisi için incelmek ve bilgi edinmek. Edindiği bilgiyi insanlığın yararına teknoloji üzerinden sunmaktır. Eğitim bu bağlamda salt bir teknik beceri kazandırma değil, aynı zamanda içinde bulunduğu toplumu da anlamayı ve bir bütün olarak hep birlikte gelişmek için hep birlikte olay ve olguların farkına varmamız gerekir. Bu bağlamda eğitim kişi ve toplumun olay ve olgulara bütüncül bakmasını sağlamaktır. Eğitimin etkili bir şekilde sağlanması sorumluluğu biz öğretmen, bilim adamları, yazar, şair, sanatçılara büyük görev düşmektedir. İşini İyi Yapmak Bilinç GerektirirAskeri kışlaların duvarlarında “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapanlardır” ifadesini çok önemsemiştim. İşini iyi yapmak bir bilinç ve sorumluluk gerektirir. Konfüçyüs bu tür durumlar için “İyi insan, güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceklerini söyleyen adamdır” der. Ne yazık ki çevrenize baktığınızda maalesef. “MIŞ” gibi yaşayan o kadar çok insan görünce doğal olarak üzülüyorsunuz.Her yurttaşın ülkesine karşı sorumluluğu bulunmaktadır. Çalışacak üretecek, yanlışlara karşı çıkacak ve kendi değerlerini koruyacak ve dünya ile birleşmesine de katkıda bulunarak evrenselleşecektir.Üniversitelerin bu bağlamda temel görevi bilimsel araştırma yanında toplumu eğitmek ve olayların farkına varıla bilirliğini artırmaktadır. Yalnız üniversitenin değil hepimizin aklı vicdanı bilgisi görgüsü olan herkesin çevresindekiler ile güzellikleri paylaşması ve toplumsal kültüre ve yaşam katkıda bulunması gerekir. Yaşamı Sorgulayarak ÖğrenmekO zaman hep beraber insanının kafasında bir farkındalık yaratmak zorundayız. Bilincine varmış, çevresinde olup biteni algılayan, durumdan vazife çıkaran bilincine erişmiş insan yetiştirmektir. Bunu sağlamak biz toplumu eğitmek zorunda olan insanlara görev düşüyor. Ülkemizin içine düştüğü bu durumdan eğitim ile toplumu aydınlatarak yurttaş bilinci oluşturabiliriz. Yurttaş olma ve yurttaşlık bilincine sahip olmak, kendini tanımak ve kendi iradesini kendisinin karar vermesi en büyük farkındalık ve bilinç işidir.Sokrates'in 'Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değer değildir'.Bu bağlamda Mevlana’nın aşağıdaki şiirindeki ifadeleri bir kişinin kendisini nasıl sorguladığını ve yaşamına yön verdiğini göstermesi bakımından dikkate değer niteliktedir. Mevlana’nın şiiri: Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım. Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum. Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi... Ağladım. Yaşamayı öğrendim. Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim. Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla... Zamanla yarışılmayacağını,zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...İnsanı öğrendim. Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu... Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim. Sevmeyi öğrendim. Sonra güvenmeyi... Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.İnsan tenini öğrendim. Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu... Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim. Evreni öğrendim. Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek Gerektiğini öğrendim. Ekmeği öğrendim. Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini. Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim. Okumayı öğrendim. Kendime yazıyı öğrettim sonra... Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana... Gitmeyi öğrendim. Sonra dayanamayıp dönmeyi... Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi... Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta... Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım. Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım. Düşünmeyi öğrendim. Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim. Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim. Namusun önemini öğrendim evde... Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim. Gerçeği öğrendim bir gün... Ve gerçeğin acı olduğunu... Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da “lezzet” kattığını öğrendim. Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim. Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim. Olur ya ... Kalp durur ... Akıl unutur ... Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne de unutur ... Anadolu aydınlanmacılarının da insanda farkındalığı yaratma konusunda önemli katkıları olmuştur. İnsanın eğitim yolu ile kazandığı birçok farkındalığı yıllar önce Yunus Emre, Hacı Bektaş ve Mevlana çok esaslı damıtılmış ifadeler ile topluma doğal öğretmenlik yapmışlardır. Evreni-insanı ilişkilerini fark etmişler. Evreni aydınlatma konusuna bir hayli zaman harcadıkları görülüyor. Yaşamının her alanına ilişkin öğrendiklerini bir ileri aşmaya taşıyarak kendilerini geliştirdiklerini görüyoruz.Mevlana’nın şiirinde belirtiği bir tür kişinin kendini tanıması ve kendini sorgudan geçirmesi sürecidir. Bu süreci yaşamak bir üst bilinç ile sağlanır. Kimse kolay kolay kendisini sorgulamaz. Kendini değil özünü sorgulaması ve kendini aşmasını sağlayan kişi kendini geçekleştirmiş olmasıdır.Ülkemiz insanın kendisini tanıması ve yetişkin birey olma mertebesine geçmek için kendi yaşamını sorgulamasına yarar var. Ne mutlu kendisini sorgulayan ve sorgulatana.





 14 Temmuz 2020, Adana





Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ,





Çukurova Üniversitesi,





 iortas@cu.edu.tr



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°