Yaşamın Her Alanında Eşitlik
Manşet Haber 25.09.2013 04:59:12 0

Yaşamın Her Alanında Eşitlik

Yaşamın Her Alanında Eşitlik

ses_gulistan_atasoySES Adana Şube Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy, yaşamın her alanında eşitlik, çocuk bakımında ortak sorumluluk ve çocukların yaşadığı her yerde, her çocuğa uygun kreş istediklerini söyledi.

Aylardır basında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın farklı bakanlıklarla birlikte kreş ve ebeveyn haklarını düzenleyen bir paket üzerinde çalıştıkları haberleri gündeme geldiğini anımsatan Atasoy, şöyle konuştu:

“Yıllardır KESK olarak kreş ve ebeveyn haklarına ilişkin taleplerimizle yürüttüğümüz mücadelenin iktidar tarafından gündeme alınıyor olmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirmek isterdik. Ancak yine basına yansıyan haberlere baktığımızda bu hazırlıkların asıl amacının emekçilerin taleplerini karşılamak olmadığı gün gibi ortadadır.

10 yıllık AKP iktidarının “ben yaptım oldu” mantığıyla yaptığı düzenlemelerin yeni bir versiyonu olduğu anlaşılan pakete yakından baktığımızda iktidarın konuya ilişkin yürüttüğü hazırlıkların iki konuya odaklandığını görüyoruz.  Birincisi Başbakanın “her aileye en az üç çocuk” talimatını yerine getirmek üzere kadınların doğurganlığını denetlemeyi, diğeri ise “esnek çalışma” ile kadın istihdamını artırma. Kısacası AKP hükümeti bir taşla iki kuş vurarak, kadının hem bedenini hem de emeğini daha fazla sömürüye açmanın olanaklarını yaratmayı hedefliyor.

Oysa kreş ve çocuk bakım hizmeti bir lütuf ya da yardım değil, temel sosyal haklardır. Hükümet kreşler ile ilgili bir düzenleme yapacaksa öncelikle kamuda var olan kreşleri kapatmaktan vazgeçmelidir.

Çocuk bakımı hizmetleri ile ilgili genel olarak Türkiye’de kreş ve diğer çocuk bakım olanakları son derece sınırlı durumdadır. Kreş ve okul öncesi eğitim koşullarını sağlama oranı sadece %16 düzeyindedir. Türkiye’de, 3 yaş altı çocuklar için kreş bulunmamakta, 3-5 yaş için çok az sayıda imkân bulunmakta olup, devlet konuyla ilgili 16 haftalık annelik izni dışında sorumluluk almamaktadır.

Okulöncesi kurumlarda eğitim görerek ilkokula başlayan çocukların; bu eğitimi görmeyenlere oranla daha katılımcı, girişken ve uyumlu olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, her çocuğun 3-6 yaş arasında okulöncesi bir kurumda eğitim görmesi çocuğun faydasınadır.

Bu yeni eğitim modeliyle, okulöncesi çağda olan ve okulöncesi eğitime alınması gereken 60-71 ay grubundaki çocukların ilkokula otomatik bir biçimde kaydedilmesi nedeniyle okulöncesi eğitimde okullaşma oranları ülke genelinde toplam %25 düşmüştür.

3-5 yaş arasındaki çocuklarda okullaşma oranı ise %4 azalarak %26.63’e gerilemiştir. Okul öncesi eğitim veren 1.428 kurum kapatılmış, bir önceki yıl okul öncesi eğitim alan 3-6 yaş çocuk sayısı 53.738 artarken; geçen yıl 91.623 düşerek 5 yıl öncesinin rakamlarına geri dönmüştür.”

 

 

Çocuk bakımının sadece kadınların değil ebeveynlerin ortak sorumluluğu olduğunu, bu nedenle kreş ve ebeveyn haklarının düzenlenmesine ilişkin tartışmaların yalnızca kadınlar üzerinden yürütülmesine itirazları olduğunu da belirten SES Adana Şube Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy,  Bakım yüklünün kadın-erkek ayrımı olmadan eşit paylaşılması ve bakım hizmetlerinin kamusal bir hak olarak devlet tarafından düzenlenmesi için gerekli adımları atmalıdır.” Diyerek taleplerini şöyle sıraladı:

* Çocuk bakım ve eğitim hizmetleri tüm ebeveyn ve çocuklar için bir haktır ve hükümet bu hakkın sağlanması için gereğini yapmalıdır.

* Mahalle kreşleri, işyeri kreşleri, Organize Sanayi Bölgesi (OSB) kreşleri gibi birçok kreş modeli var olmalı, çocuklarını nasıl bir kreşe göndereceklerinin tercihi ebeveyne bırakılmalıdır.

* Kreşler,  kolay ulaşılabilir, ücretsiz, anadilinde, nitelikli ve özellikle vardiyalı çalışanların çocukları için 24 saat açık olmalıdır.

* Bakım hizmeti veren kurumlarda hem kadın, hem erkek çalıştırılmalıdır. Çalışanlar, çocuk gelişimi ve toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi almış olmalı ve her türlü ayrımcılık pratiğinden ve söylemlerinden uzak durmalıdırlar.

* Eğer ebeveyn dışarıda çalışıyorsa, çalışma düzenine uygun olarak ve çalışma biçimi gözetilmeden işyerinde çalışan herkes için emzirme odası ve bakım hizmeti olanağı sağlanmalıdır.

* İşyerlerinde emzirme odası ve çocuk bakım hizmeti verilmesi zorunluluğu kadın çalışan sayısı üzerinden değil, toplam çalışan sayısı üzerinden uygulanmalıdır.

* Özellikle ebeveynin evde ya da dışarıda tam gün çalıştığı bir düzende, kreş hizmeti vermenin yanı sıra, 4+4+4 sistemi nedeniyle yarım gün okula giden ilköğretim öğrencilerinin gün içinde ders çalışıp, sosyalleşebilecekleri merkezler oluşturulmalıdır.

* Kreşlerin denetim ilkelerinin belirlendiği bir yönerge çıkarılmalıdır ve kreş denetimleri ebeveynlerin de içinde bulunacağı, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı çalışan sosyal çalışmacılar ve ilgili uzmanlar ile STK’lardan oluşan bir kurul tarafından belirli sürelerde yapılmalıdır.

* Kreşlerle ilgili yönetmelik ve esaslar net ve uluslararası standartlara uygun olmalı, kreş politikaları var olan iktidara göre şekillenmemelidir.

* Yerel yönetimlerin ve Kooperatiflerin kreş açabilmeleri için ilgili yasalarda gerekli değişiklikler yapılmalıdır. “

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°