YAŞANANLARI 'YAŞANMAMIŞ' SAYMAK...

YAŞANANLARI 'YAŞANMAMIŞ' SAYMAK...

Nasıl oluyoruz biliyor musunuz?

Donup kalıyoruz! Öyle bir donma ki; aklımızla, bildiklerimizle, tanık olduklarımızla ‘alay’ edercesine ellerindeki medya gücünü de kullanarak konuşuyorlar ya…

Donup kalıyoruz!

Şaşıracak yerlerimiz ‘baskı’ altında, ‘korku’ bağlarıyla çevrilmiş olduğundan ‘artık’ oraların sözünü edemiyoruz da; donmamıza engel yok! Donup kalıyoruz!

Şimdi, ‘eğitim, sağlık, adalet, emniyet’ konularında ülkemizin ‘öne çıktığını’ söylesem ‘ne’ düşünürsünüz?

Doğrudur; çocuklarımız gereken eğitimi alıyor, bilimsel çalışmalarımız atakta, sağlık konusunda şikayetler azaldı, hastamızı gerektiğinde ulaştıracağımız sistem oluşturulmuş, gereksiz ilaçlar artık kullanılmıyor, organizmaya zarar verecek tedavilerden uzak duruluyor, halkımız adalete güveniyor, herkes adil biçimde yargının sonuçlanacağına inanıyor, hukuktan ödün verilmiyor, halk sokakta yürürken korkmuyor, çocuklarının parkta oynamasından kimse rahatsız değil, desem…

‘Nerede’ diye sormaz mısınız?

‘Düşte misin’ diye ilgisizliğimi eleştirmez misiniz?

Kendinizden, çevrenizden, yakınlarınızdan birçok örnekleri sıralamaz mısınız?

Ben mi; böyle bir söylem içerisinde olanları sorgularım!

***

AKP Adana Milletvekili Prof Dr. Necdet Ünüvar, 3. Irak Sağlık Sektörü ile Dayanışma Kurultayı’nda yaptığı konuşmada şu tümceyi kuruyor:

‘Cumhurbaşkanımız hep bize ‘bizim için dört hizmet alanı çok önemlidir’ der. Birincisi eğitim, ikincisi sağlık, üçüncüsü adalet, dördüncüsü emniyet. Baktığımız zaman onaltı yıllık iktidarımızda bu dört alanın çok öne çıktığını görürsünüz. Ve artık bir sağlıkta bir dünya markasıyız. Bu alanda çok çok önemli işler yaptık…’

Tümce böyle…

***

‘Onaltı yıllık iktidarımızda bu dört alanın çok öne çıktığını görürsünüz…’

Eğitim, sağlık, adalet, emniyet…

Bunların ‘öne çıkma’ ölçüsü, ya da ‘beklenen hedefe’ yaklaşımı nasıl değerlendirilebilir ki?

Eğitim, diyoruz ya…

Çocuklarımıza istenen ‘eğitimi’ veremediklerini, birkaç yıl önce öve öve getirdikleri ‘sistemin’ yararlı olmadığını, yanıldıklarını, onun için de yenilenmesinin zorunluluğunu söyleyen bu iktidarın bakanı değil miydi ki de; ‘çok öne çıkıldığından’ söz edilebiliyor?

Çocuklarımızın dilini kullanmaktan tutun, bilim derslerinden çok gerilerde olması ya da…

Geçtiğimiz yıl, bir üniversite rektör yardımcısıydı sanırım, ‘ben cahil, okumamış kesimin anlayışına güveniyorum, ülkeyi ayakta tutacak olanlar onlar; okumamış, ilkokul bile bitirmemiş, üniversite cahil halktır anlayışına güvendiğim’ benzeri sözlerini okumuştum…

Kimsenin, koşullarından dolayı ilkokuldan sonrasını okumadığına, o eğitimle yaşamını sürdürmesine denecek söz yok! Ancak ‘seçerek’ böyle bir söz edildiğinde düşünülmesi gerekmez mi?

Eğitim sistemindeki karmaşayı bir yana bıraksak bile, eğitimin ‘tepesinde’ yer alanların ‘cesurca’ kullandıkları sözler bile ‘eğitimde’ nerelerde olduğumuz, üstelik nerelere varabileceğimiz konusunda ipuçları vermiyor mu?

***

‘Sağlıkta bir dünya markasıyız’ sözü üzerinde durmalıyız…

Olaya Adana’dan bakıyorum. Bundan on yıl önce ‘farklı’ bölgelerde hastaneler vardı. Hastalar, istedikleri hastaneye götürülebiliyordu. Yeni bir hastane yapıldı; aslında biz öyle sandık! Numune Hastanesi oraya taşındı. Beş-altı yıl kaldı orada! İkinci yılından başlayarak yağmurda sorunlar yaşandı. Sonra ‘Kent Hastanesi’ adıyla yap-işlet-devret yöntemiyle tüm yurtta yapılar yükseldi; üstelik hasta güvenceliydi buralar… Adana’daki, Adanalının daha rahat ulaşabileceği bir yerden çok ‘sıkıştırılmış’ bir bölgeye yapıldı. Kentin çeşitli yerlerindeki hastaneler ‘hasta sayısını artırmak’ amacıyla buraya taşındı. Hasta- hasta yakını ulaşımdan başlayarak sorunlar yaşayacağı görmezden gelindi. Daha açılışı yapılmadan hasta ‘kabulüne’ başlayan hastane, ilk günlerinde gösterdikleri ilgiyi kısa sürede bıraktı. Başta daha kapıda karşılanan hastalar, şimdi gideceği yeri bile kimi zaman soracak birini bulamıyor…

Bilindiği gibi iktidar onaltı yıllık süreçte özel hastaneler atağı yaşattı. Hastaneye daha vardığınızda kan, şeker, tahlil, film, emar, ışın benzeri aklınıza gelmeyecek birçok yönlendirmelerin içerisinde buluyorsunuz. Gelişmiş ülkelerde örneğin ışın tedavisinin çok düşük sayılara düşürüldüğü, emarın zorunlu olmadıkça yapılmadığı, antibiyotiklerden uzak durulduğu bilinmesine karşın, bizde her yıl katlanarak arttığından söz ediliyor. Özel hastanelerden birinde çalışan bir sağlık görevlisinin ‘her hastadan film istemek gibi bir alışkanlık oluştu, bu aslında yeni bulgu elde etmek için değil, hastadan daha çok para koparmak için’ sözleri basına yansımıştı geçtiğimiz günlerde…

Hem geçen yıl, hem de bu yıl hastanede yaşadıklarımı biliyorum…

Sağlıkta çözüm oluşturmakta değil de‘sağlık harcamasında’ ilerlediğimizi de biliyorum!

Kalp hastalıklarının, kolon hastalıklarının, sinir hastalıklarının, kanser tanılarının…

Daha birçoğunun her geçen gün katlanarak arttığını da biliyorum…

Şehir Hastaneleri’nin kuruluş nedenleri ile ‘güvence’ verilebilme düşüncesinin bu ‘katlanarak artışla’ ilgisini düşünüyorum…

***

Yaşamı, salt aracının koltuğu ile yaşadığı lüks mahallesi sayanların görmedikleri, ancak yurdun dörtbir yanında yaşananları ‘merak’ etmeden söyledikleri sözler ‘duyanları’ hep donduracaktır!

Adalet ile emniyet konularına girmedim bile!

Şunu bilelim:

Yaşananları ‘yaşanmamış’ sayanların sözleri hep yurttaşı donduracaktır!

Oktay EROL

9.03.2018 19:22:33

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI