YAZA-BİLMEK YA DA YAZA-BİLEMEMEK

YAZA-BİLMEK YA DA YAZA-BİLEMEMEK






Yazmak başka şey, yazarlık yapmak başka şey, edebiyatçı olmak başka şey ve de edebiyat yapmak başka bir şeydir. Birbirlerine karıştırmamak gerekir.





Gazetenin birinde bir köşe kaptıktan sonra kafasının estiğini yazıp, ona buna çatan, afra tafta yapan da kendini yazar sanır ama bana göre değildir. Tıpkı dereden tepeden bir kitap yazıp, yayınlattıktan sonra kendini yazar sananlar gibi.





“Peki, o zaman yazar kimdir, kime yazar denir kardeşim?” diye soracak olursanız eğer, benim diyeceğim şey; yazar önce kendini, sonra da yazdığını bilendir. Kendini bilmeyen kişi ne yazdığını da bilmez.





Mevlana'ya, “o kadar okur o kadar yazarsın, peki ne bilirsin? diye, sormuşlar, “haddimi bilirim” demiş.





Haddini bilen kişi, yani neyi ne kadar bildiğinin farkında olan, bilmediği konularda susan biri her konuda ahkam kesip, ona buna akıl vermez, yol göstermez, laf ebeliği de yapmaz.





Ama eli biraz kalem tutup da bir iki kitap okuduktan sonra “bunu yazmakta da ne varmış ki, ben de yazarım' diyerek ortaya çıkanlar da az değil hani.





Bana göre böylelerini seyretmek! eğlenceli oluyor. Dikkat ederseniz okumak demiyor, seyretmek diyorum.





Bunlar tıpkı oyun bilmedikleri halde piste fırlayıp, kafasına göre orta yerde dolanırken, bir yandan da etrafı kesip, o gürültü patırtı içinde sağındaki solundakiyle bağırarak sohbet etmeye çalışanlar gibidir.





Yani ne oynadığı bir oyuna benzer, ne de söyledikleri anlaşılır. Ama kalabalık içinde kaynayıp gittikleri için ortamın bir parçası olurlar.





Fakat tekil olarak sahneye davet edilip de, “göster maharetini” denildiğinde de sıvışmak için kırk türlü bahane bulurlar.





Ben böylelerine çok dikkat ederim. Ne kadar kalabalık içinde olurlarsa olsunlar onları arar bulur, izlerim. Seyretmesi çok eğlenceli olur, tavsiye ederim.





Bir imza gününde masasının üzerine kitaplar yığan ve önünden gelip geçenleri eliyle, diliyle davet eden bir arkadaşın daha önceden imzalayarak bana verdiği bir iki kitabını incelemiştim. Ona bu konuda söylemek istediğim bazı şeyler vardı ve tam fırsatıydı.





Çünkü yan yana masalarda oturuyorduk.





“İznin olursa kitaplarınla ilgili olarak sana bir eleştiride bulunmak istiyorum” dedim.





“Tabii ki” dedi. “Bir yazarın! her konuda eleştiriye açık olması gerekir…”





Teşekkür ettim ve ardından da 'sen bu kitapları neden yazdım arkadaş?' diye sordum.





Gazetecilikten edindiğim soru sorma tekniklerinden birini kullanmıştım.





Bu soru sorma tekniği bana göre karşıdaki için en acımasız olanıdır.





Çünkü ucu açık değildir, yönlendirici değildir, insan nasıl cevap vereceğini şaşırabilir. Ve cevap vermek yerine, soruya soruyla karşılık verme ihtiyacı duyabilir. O da öyle yaptı ve “nasıl yani?” dedi.





Sorum açıktı ama verilecek her cevap da, soran kişide başka bir düşünce uyandırabilirdi.





'Yani bu kadar kitabı neden yazdın? Onu merak ediyorum' dedim, yeniden.





Durdu, düşündü, belki de böyle bir soruyla nereye varmak istediğimi merak etti. Derin bir nefes aldı. Yazma nedenini açıklayacak sandım ama yine kaçak güreşti; “sen neden yazdıysan, ben de onun için yazdım' dedi.





Şimdi şah çekme zamanıydı; “ben para kazanmak için yazıyorum. Başka bir amacım yok. Zaten alan kimse de okumak için almıyor, ya başkasına veriyor ya da götürüp kitaplığına bırakıyor' dedim.





Bir bana, bir önümdeki masa üzerinde duran kitaplarıma baktı, sonra kendi önündeki kitaplarına döndü, ardından “hepsini mi o niyetle yazdın?' diye sordu. Hiç bekletmeden, 'evet' dedim.





Gülümsedi, 'demek ki aynı kafadaymışız. Yan yana oturmak da galiba tesadüften öte bir şey... Benziyoruz' dedi.





Evet, kalabalık içinde hepimiz birbirimize benziyorduk. Oynayan da, ortalarda kafasına göre dolanan da birdi...





Kimin gerçek oyuncu olup olmadığını anlamak için dikkat kesilmek yetiyordu. Ondan sonra güler misin ağlar mısın sana kalmış...



Tuncay DAĞLI

10.04.2023 21:01:28

YAZARLAR


ADANA’DAN DÜNYAYA SEVGİ, DOSTLUK VE BARIŞ MESAJI

SEYHAN NEHRİ ÜZERİNDE VOLEYBOL, TENİS VE KONSER

ANADOLU EMEKLİLER DERNEĞİNDEN DAYANIŞMA

YÜREĞİR BELEDİYESİ PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALI’NDA

KAYIP ALTIN KEMER ŞAMPİYON GÜREŞÇİDE

ULUSLARARASI FOTOĞRAFLAR ADANA TEPEBAĞ’DA GÖRÜCÜYE ÇIKTI

ÇALIŞANLAR ARTIK ‘RUH SAĞLIĞI İZNİ’ DE ALIYOR!

ABB BAŞKANI MEZUN OLDUĞU LİSAYİ ZİYARET ETTİ

TEKİN: MUHTARLARIMIZLA HİZMET SÖZLEŞMESİ YAPACAĞIZ

ADANA PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALI’NDA REKOR MERT DEMİR KONSERİNDE

BU BESİNLER, ALZHEİMER VE PARKİNSON RİSKİNİ AZALTIYOR!

"YANGINDAN MAL MI KAÇIRIYORSUNUZ?"

DÜNYA SANAT GÜNÜ’NDE ÜÇ SANATÇIYA ÖDÜL

İLACA ERİŞİM ENGELLENEMEZ!

BİRİKTİRME HASTALIĞI BELİRTİLERİ!

ADANA PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALINDA HER GÜN ETKİNLİK

A.KADİR KAÇAR YAZDI/ DDY ÇILDIRMIŞ OLMALI...