
Bir tohum düştü bağrına, bütün tohumlar gibi minicikti o da!
İzin verdi toprak ana; sardı sarmaladı önce, büyüttü en bereketli yerinde sonra!
Kök verdi, tutundu toprağa!
Toprak tohuma, tohum toprağa…
Böylece çıktılar bir yolculuğa!
İzin verdi toprak ana; sardı sarmaladı önce, büyüttü en bereketli yerinde sonra!
Kök verdi, tutundu toprağa!
Toprak tohuma, tohum toprağa…
Böylece çıktılar bir yolculuğa!
Büyüdü, gelişti; ağaç oldu, meyve verdi; soldu, kurudu.
Yeniden çiçek açtı, arkasından yine meyve…
Tabi bu sırada değişmezlik düzleminde gelişen bir şey vardı ki, o da…
Henüz gramlık bir potansiyelken tohum; toprağın aşkı ve Tanrı’nın ihsanıyla, dışa büyürken, içe de büyüdü aynı zamanda!
Ve ballandı meyveleri…
Anne-bebek ilişkisi de tam böyle bir şey değil midir?
Öncesinde sadece potansiyel olan insan tohumu, düşer insan tarlasına ve başlar macera…
Kur’an da böyle der ya: ‘Kadınlarınız sizin için tarladır …’ diye, öyle işte!
Bu ha