<em><strong>“YETER SÖZ MİLLETİN” OLSUN DA/ 2</strong></em>

<em><strong>“YETER SÖZ MİLLETİN” OLSUN DA/ 2</strong></em>






Sloganlar, halkın yaşadıklarıyla anlam kazanır!





Durduk yerde, kimi tarihle özdeşleşmiş sloganların yeniden “yeşertilerek”, sanki yeni bir olgunun yurttaşa kazandırılmasının uğraşı veriliyormuşçasına ortaya çıkarılması yanıltıcı olduğunca, algıdan öteye gitmez!





Üstelik bu olgu yirmibir yıldır ülkenin yönetiminde var olmuş bir “iktidarsa”, dayanağı/ gerçekçiliği/ içtenliği göz önünde bulundurularak anlam taşımaz!





“Yeter” kim içindir, “yeter” kime söylenmektedir, “yeter” neyi değiştirmeye yöneliktir; düşünülür!





***





Geçen yıllar “yeter” denilmesini gereksindiriyorsa, öncelikle yaşatanlar sorgulanır; yaşatanların “yeter” deme hakları yoktur!





Bugün “yeter” denilen olguların, yönetim basamaklarında bulunmayanlar için söylendiğini düşünmek yanıltıcı bir politika olduğunca, halkı yaşadıklarını/ yaşatanlara yabancılaştırmaktır!





Halkın yaşadıklarını yadsımaktır!





***





Her seçim öncesinde halka/ seçmene verilen sözlerin içinde “bir kez” olsun “size acı reçete uygulayacağız, ekmeğinizi hep küçülteceğiz, alım gücünüzü daraltacağız, mevsimlik ürünleri almanızı zorlaştıracağız, iyi yaşamanız için çaba harcamayacağız” denmez!





Hep “iyi yaşatacağız, enflasyonun kökünü kazıyacağız, geleceğe daha umutla bakmanızı sağlayacağız” denir!





Yirmibir yıllık “iktidarın”, yirmibir yıl içerisinde yaptıklarını anlatırken “savunma sanayisini geliştirdik, yollar/ köprüler/ tüneller yaptık, dışsatımda rekorlara kavuştuk” derken, yurttaşın “geleceğini aydınlattık, doymasının önünü açtık, ulusal geliri artırdık hem de eşitçe paylaştırdık” dediğini duymadık!





Açıklanan paketlerde patronun sevindirildiğini gördük, ancak dar/ orta gelirlinin gönendiğine tanık olmadık!





***





Elbette “yeter söz milletin” olsun! “Millet” derken, ulus/ bu yurtta yaşayan yurttaşlar anlaşılır!





“Söz” yurttaşınsa, yurttaş yaşadıklarından çıkardıklarıyla “söz hakkını” kullansın, demektir!





Yurttaş; dünle bugün arasındaki olduğu gibi, yirmibir yıl önceki yaşadıklarıyla yirmibir yıl sonraki “başta” temel gereksinmelerine ulaşmakta karşılaştığı varsa kolaylıkları/ yoksa zorlukları tartacının kefelerine koyarak değerlendirecektir!





“Söz” yurttaşınsa eğer; ekmeğine bakacaktır, mutfağına bakacaktır, çocuklarının gözünde ne olduğuna bakacaktır, aile içindeki konumuna bakacaktır, market raflarının önünden geçerken yaşadıklarına bakacaktır, kış aylarını nasıl geçirdiğine bakacaktır, açıklanan kampanyaların hayallerini süslemesine bakacaktır…





Sloganların, yurttaşın yaşamındaki yerini yeniden düşünelim isterseniz!



Oktay EROL

24.01.2023 14:25:35

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI