YOL-İŞ’TEN  UYUŞTURUCUYLA MÜCADELE SEMİNERİ
Manşet Haber 7.08.2016 23:40:37 0

YOL-İŞ’TEN UYUŞTURUCUYLA MÜCADELE SEMİNERİ

YOL-İŞ’TEN UYUŞTURUCUYLA MÜCADELE SEMİNERİ

Adana(Ulus)--Türkiye Yol-İş Sendikası Genel Başkanı ve Türk-İş Genel Mali Sekreteri Ramazan Ağar, “ Hemen her gün gazete ya da televizyon yayınlarından uyuşturucu kullanımının okullara, liselere, hatta ortaokullara kadar indiğini, uyuşturucunun çok küçük yaşlardaki çocuklarımızı, gençlerimizi pençesi altına aldığını biliyoruz. Uyuşturucu bağımlılığının ölümle, istenmeyen aile facialarıyla sonuçlandığını görüyoruz. Uyuşturucu madde kullanımı, sadece kullananları etkileyen bir sorun değildir. Uyuşturucu kullananların yanı sıra, ailelerini, çevrelerini ve toplumun tamamını tehdit eden, sağlık zararlarının yanında, ekonomik ve sosyal sorunlara da neden olan önemli bir halk sağlığı problemidir” dedi.seminer_ ramazan_agar

Türkiye Yol-İş Sendikası’nın Kapızlı sosyal tesislerinde tatil yapan ailelere “Uyuşturucuyla Mücadele Eğitim Semineri” başlattı. Seminerin açılış konuşmasını yapan Türkiye Yol-İş Sendikası Genel Başkanı ve Türk-İş Genel Mali Sekreteri Ramazan Ağar, sendikaların işçi, hak ve özgürlüklerini savunan, geliştirmeye çalışan kurumlar olduğunu belirterek  “Bu çerçevede, toplu iş sözleşmeleri yaparlar, işçilerin ücretlerini ve sosyal haklarını korumaya, yükseltmeye çalışırlar. Eğitim ve örgütlenme çalışmaları sendikaların başlıca çalışma alanlarından biridir. İş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek amacıyla düzenlediğimiz iş sağlığı ve güvenliği eğitim seminerleri, eğitim faaliyetlerimize örnek olarak verilebilir.seminer_ (1)

Sendikamızın faaliyet alanları bunlardan ibaret değildir, bunlardan daha fazlasıdır. Çağdaş sendikacılık anlayışı sadece işçi hak ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi mücadelesini değil, aynı zamanda ülke ve toplumsal meselelerimizle de ilgili olmamızı gerektirir. Bu çerçevede, örneğin çocuk işçilik sorunu konfederasyonumuz düzeyinde hep ilgi alanımızda olmuştur. Bu alanda dünyaya model olacak çalışmalar, projeler başlatıp çocuk işçiliğini önlemeye, çocuk işçiliğinin önlenmesi yönündeki çalışmalara katkı sağlamaya çalıştık. Çünkü biz biliyoruz ki, çocuğun yeri çalışma hayatı değil, okuldur, eğitimdir. Son yıllarda uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması da, bu sorunun sadece ulusal düzeyde değil, önemli bir uluslararası sorun olduğunu hepimize göstermektedir. Hemen her gün gazete ya da televizyon yayınlarından uyuşturucu kullanımının okullara, liselere, hatta ortaokullara kadar indiğini, uyuşturucunun çok küçük yaşlardaki çocuklarımızı, gençlerimizi pençesi altına aldığını biliyoruz. Uyuşturucu bağımlılığının ölümle, istenmeyen aile facialarıyla sonuçlandığını görüyoruz. Uyuşturucu madde kullanımı, sadece kullananları etkileyen bir sorun değildir. Uyuşturucu kullananların yanı sıra, ailelerini, çevrelerini ve toplumun tamamını tehdit eden, sağlık zararlarının yanında, ekonomik ve sosyal sorunlara da neden olan önemli bir halk sağlığı problemidir” dedi.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°