YURTTAŞIN BULGUR PİLAVINI YEMEK, AYRANINI İÇMEK…
Manşet Haber 27.09.2021 18:51:10 0

YURTTAŞIN BULGUR PİLAVINI YEMEK, AYRANINI İÇMEK…

YURTTAŞIN BULGUR PİLAVINI YEMEK, AYRANINI İÇMEK…



Çok yıl oldu, doğduğu kentte CHP’den aday adayı olan bir tanıdığım yaşadığı bir anıyı anlatmıştı.
O gün duyduğumda bende oluşturduğu etki, şu an anımsadığımda da aynı…
Şöyle anlatmıştı:
Parti İl Balkanı Babamın, yakınlarımın ısrar etmesi nedeniyle partiye kayıt oldum. Ardından da aday dayı…
Hemen bir grup oluşturduk, bu işi iyi bilenlerle birlikte. Bir, iki, bazen üç araçla köyleri gezdik, köylünün sorunlarını dinledik.
Bilemeyeceğim nedenini de, ben de hep bir aralık ağır bastı; köylüyle yan yana olmak yerine bir sandalye ötesinde durmayı, onlar gibi giyinmek yerine daha şık olmayı, köylünün yemek zamanına denk gelmeyecek biçimde geziler yapmayı, onları oyalayacak şeylerden kaçınmayı amaçlıyorum hep…
Bir gün çok yakından tanıdığım, en dar zamanda bile bir yolunu bulup kurtulan, aynı meslekten/ her yerde/ herkesin karşısına çıkacak tipte biriyle karşılaştık köyün birinde. DYP’den milletvekili aday adayı olmuştu o da. Köylülerin arasına bir daldı ki, herkesle öpüşmeler, kucaklaşmalar, şakalaşmalar; onun yerine ben utandım nedense…
Öğle yaklaşıyordu, herkesin yemek zamanı diyerek ayrılmayı istiyorduk arkadaşlarla. Daha sözünü ederken, “bak arkadaşım, bunlar var ya, öğle yemeğinde bulgur pilavı yedirmeden göndermezler, üstelik tereyağlı… Yanlış mıyım arkadaşlar” derken, ben utancımdan oturduğum koltuğun altına girmek isterken, köylüler de “olur mu ama, elbette yedirmeden göndermeyiz” diye seslerini yükselttiler.
Yapacak bir şey yok! Bekledik. Temiz bir çardağa kocaman sofrayı serdiler, büyük bir kapla da pilavı ortaya koydular. Kokusu güzeldi, insan yemek için bir an önce sofraya oturmak istiyordu ama; aç gözlü, görgüsüz, görmemiş gibi davranmamalıydık/ ayrıca köylüye zorluk yaşatmamalıydık… Bunları düşünüyorum…
Bizimki birden yere oturdu. Ardından önündeki yufkadan bir parça koparıp, kabın içindeki pilavın üzerine atıp, parmaklarıyla ekmeği bir dönderip koca bir lokma yaptıktan sonra “bu böyle yenir arkadaşım, çatalın ucuyla aldığın hem seni doyurmaz, hem de buradakiler ‘beğenmedi mi acaba’ diye üzülür. Onun için lokmanı büyük alacaksın” derken, o ana dek böylesine zorluk yaşamadığımı düşündüm. Kan ter içinde kalmıştım…
Bir, iki kalkan olunca hemen kalktım. Ayranlar geldi. Bizim ki yanımdaydı, kulağıma duyacağım ses tonuyla fısıldadı:
“Arkadaşım, bu insanların oyunu istiyorsan önce yemeklerinden yiyeceksin, sonra ayranlarını içeceksin, kendilerinden biri saymaları için bunu yapmalısın, yoksa oy moy vermezler, bilesin…
O günden sonra buna benzerini yaşamadım ama, bizimki kazandı/ gitti biliyor musun?
Şu an böyle bir şeyle karşılaştığımda hep, oyunu istediğinin “sofrasına otur, pilavını ye, ayranından iç” diyorum. Bu, büyük ölçekte değişmez kural diye düşünüyorum…
***
Bizde uygulanan seçim sistemi nedeniyle, lider sultası listenin ön sıralarına koymasa, değil meclise giremeyecek/ “m” harfini göremeyecek onlarca isim şimdi “bu halkı” temsil ediyor sözde!
Halkın yaşadığını, halkın acısını, halkın kaygılarını bilse bile/ bilmez gibi davranan kaç kişi vardır kim bilir?
Bir mi, beş mi, onbeş mi, yüzona mu, yüzyirmisekiz mi/ yoksa daha çok mu?
Yirmi yıllık “iktidar”, bugün gelinen noktada, “kurtuluşu” nasıl başardıkları yerine; yaşanan sorunların nedeni olarak yurttaş ile “muhalefeti” soluksuz yinelemeleri halkın “bulgur pilavının, ayranının” tadının bilmediklerini gösteriyor!
Bir süre önce, “her ay beşbin yeni üye” sloganıyla, “kayıtlı üye sayısını” artırma girişimi üzerine çalışmalar başlatmıştı AKP.
Yurttaşın ayağına ineceklerini, sorunlarını dinleyeceklerini, gönüllerini “fethedeceklerini” düşünenlerdendim!
Yurttaştan uzak kalarak, onları dinlemeyerek, yaşanan sorunları yok sayarak olmuyordu!
Aslına bakılırsa, “yeni kayıt” denilince “böyle” bir girişimdi anladığım!
Köylü, çiftçi, üretici, dar gelirli “iktidar”ı salt ya ekranlarda, ya da gazete sayfalarında gördüklerini söylüyordu; açlığını bilmediğini, pazarlarda yaşanan sıkıntıların üstünün kapatıldığını, fahiş fiyatların oluşturduğu kaygıyı göremediklerini, pazar sonundaki yoksulluğa tanık olmadıkların, işsizliğin boyutunu anlamadıklarını, ekmek kavgasını yadsıdıklarını ileri sürüyordu!
Şunu gördüm:
Adana’nın kalabalık bir noktasına konuşlandırılmış bir araç, aracın bir yanında “sen de ailemizin bir üyesi ol” afişi, önünde iki görevli, masalar, küçük broşürler…
Kaydını yaptıran “yeni üye”, kayıt yapan sorumluya “eşimle kızımın da kaydını yapabiliniz mi, evdeler de” dedi. Sorumlu “nüfus bilgileri varsa yaparız” dedi!
Soru sormak yok!
***
Bu olguyu bugün, “öykü yazmak” diyerek anlatıyoruz!
Öykü yazmadığınız, anlamadığınız, bilmediğiniz zaman unutulursunuz/ tanımlanamazsınız/ bağsızlaşırsınız…
Yaşamlara vuran tsunami dalgasının “bu” denli acı vermesindeki “etken” nedendir diyorsunuz?
Bulgur pilavı ile ayrana takılı kaymayın; diyeceklerim anlaşılmıştır umarım!
240921

YAZARLAR

35.8° / 20.3°