ZMO
Manşet Haber 10.08.2015 10:48:47 0

ZMO'dan Milletvekillerine GDO Dosyası

ZMO'dan Milletvekillerine GDO Dosyası

Adana(Ulus)--TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Semih Karademir ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Adana Milletvekillerine Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) konusunda dosya sundu.

Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şubesi, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar konusunda Adana Milletvekillerini bilgilendirmek için 5 AK Parti, 4 CHP, 3 MHP ve 2 HDP Milletvekilini davet etti. Toplantıya 14 milletvekilinden sadece CHP’den İbrahim Özdiş ve Aydın Uslupehlivan, HDP’den ise Rıdvan Turan katıldı. ZMO’dan Şube Başkanı Semih Karademir ve Yönetim Kurulu Üyelerinin yanı sıra ZMO Onur Kurulu Üyesi Şahin Yeter, eski şube başkanlarından Ayhan Barut ve Haydar Şengül katıldı.

Adana ve Çukurova tarımı, GDO hakkında bilgi veren ZMO Adana Şube Başkanı Semih Karademir, amaçlarının siyasi parti ayrımı yapmaksızın bilgilendirmek olduğunu ifade etti.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) konusunda da bilgi veren Karademir, “Genetiği değiştirilmiş organizma veya transgenik ürün, bir canlıya 1 veya daha farklı yabancı organizmanın genlerini transfer esasına dayanan proses sonucu elde edilen canlı organizmalardır” dedi.

GDO’nun tarım alanında ağırlıklı olarak mısır, soya, pirinç, pamuk, kolza gibi bitkilerde kullanıldığını, mısır ve soyanın ülkemiz üretim açığını kapatmak üzere ithalata başvurulduğunu kaydeden Karademir, şöyle konuştu:

“Ülkemiz gündemine gelmektedir. Türkiye’de şeker pancarı yetiştiriciliğinin kısıtlanması sonucunda mısır tüketiminde artışlar gerçekleşmiştir. Glikoz şurubunun üretilebilmesi için mısır temel madde haline gelmiş ve mısırdan elde edilen ve şeker pancarından elde edilen şekerin yerini alan glikoz şurubu birçok alanda kullanılmaktadır.

GDO 1996 yılından itibaren ticari boyut kazanmaya başlamış, 2000’li yıllarda 1.7 milyon hektar alanda üretilen GDO’lu ürünler 2003 yılında 70 milyon hektara ulaşmıştır. Başta ABD, Arjantin, Kanada ve Çin olmak üzere toplam 18 ülkede ve 7 milyon çiftçi tarafından transgenik ürün tarımı yapılmaktadır. Dünya’da 70 milyar dolarlık bir pazara ulaşmıştır.

GDO’lu ürünler tüketici aleyhine birçok belirsizlikleri ortaya koymasıyla beraber gen kaçışları, biyogüvenlik, alerjik reaksiyonlar, antibiyotik direnç genlerinin insan vücuduna yerleşebilmesi, toksik etkiler gibi sağlık konularındaki olumsuzlukları yanında çevresel, hukuk ve etik boyutlarıyla tartışılmaktadır. Biyogüvenlik Kurulu’nun ülkemiz için ithalatını serbest bıraktığı GDO’lu mısır ve soya ile ilgili rakamlara bakacak olursak,ülkemiz üretinde 2014 yılında verim ortalamalarımız soyada 416 kg/da mısırda 949 kg/da olmuştur. İthal ettiğimiz 2 milyon soyayı üretebilmek için 5 milyon dekar araziye, yine ithal ettiğimiz 1.4 milyon ton mısır içinse 1.5 milyon dekar tarım arazisine ihtiyaç vardır. Hayvancılık ve yem sektörü toplantılarında sektör temsilcileri ve bir grup akademisyen üretim açığını kapatmak için GDO’lu mısır ve soyayı ön plana çıkararak ithal edilmesinin önemini vurgulamaktadırlar.

AKP iktidarının neoliberal politikalar çerçevesinde ısrarla sürdürdüğü tarım politikaları sonucunda son 10 yılda tarım arazilerimizde 27 milyon dekar bir azalma söz konusudur. Üreticimiz üretim aşamasında neredeyse dünyanın en pahalı üretim girdilerini ( mazot, gübre, ilaç, su) kullanmaktadır. Üreticiler bu üretim faaliyetlerinden kazanamadıkları için, üretim alanlarını terk etmekte, kentlerin varoşlarında, sanayide, inşaat sektöründe, maden alanlarında vasıfsız iş gücü olmaktadırlar.

Ülkemizde sulanabilir arazi 85 milyon dekardır. (Bu alan modern sulama teknikleri kullanıldığında 125 milyon dekara çıkabilmektedir.) 2013 yılı itibariyle sulamaya açılan toplam alan 59 milyon dekar olup, sulamaya açılabilecek alan en az 26 milyon dekardır. Bu veriler çerçevesinde ülkemiz ihtiyaç duyduğu soya, mısır ve diğer tarımsal ürünlerle ilgili iyi bir üretim potansiyeline sahip olduğu net bir şekilde ortadadır. Bu verilerden anlaşılacağı üzere ihtiyaç duyduğumuz soya ve mısır için üretim dışında bırakılan 27 milyon dekar tarım arazisi ile sulamaya açılabilecek en az 26 milyon dekar tarım arazisi ihtiyacımıza cevap verecek düzeydedir.

Akademisyenler ve yetkililer ülkemiz kaynaklarını GDO’lu ürün ithalatına değil bu kaynakların ülkemiz üretimini artıran tarım politikaları yönünde kullanmaları gerekmektedir. GDO’lu mısır ve soya ithalatı ülkemiz kaynaklarının yabancı ülkelerin refahına sunulmasından başka bir sonuç doğurmamaktadır. Biyogüvenlik Kurulu’nun 26 Mart 2012’de zararlı olduğuna inandığı için izin vermediği ama 16 Temmuz 2015 tarihinde içerisinde 3 mısır ile 2 soya geninin ithalatına izin verdiği kararın yanlış olduğu açıktır. Türkiye’de GDO alanında 3 yılda nasıl bir gelişme oldu da bu ithalata izin verildi. “milletvekilleri_toplanti

ZMO Adana Şube Başkanı Semih Karademir, Türkiye’nin 2014 yılında yurtdışından ithal ettiği 2 milyon ton soya için 1.1 milyar dolar, 1.4 milyon ton mısır için de 360 milyon dolar, son 13 yılda ülkemizin ithal ettiği 13 milyon ton soya için 5.5 milyar dolar, 11 milyon ton mısır için 3 milyar dolar ithalat bedeli ödediğini de sözlerine ekledi.

 

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°