İfral TURGUT

Tarih: 26.01.2021 15:54

JANE BİRKİN-SERGE GAİNSBOURG ve KONTROLSÜZ AŞK

Facebook Twitter Linked-in


Jane Birkin, İngiltere kırsalında bir çiftlik evinde doğdu. Annesi Judy Campbell bir yıldızıydı. Jane annesinin adımlarını takip ederken, kendini 17 yaşında spot ışıklarının altında buldu. İlk filminde dilsiz bir kızı oynasa da, keşfedilmesi uzun sürmedi. Süzgün bakışları, incecik vucuduyla dönemin ünlü yıldızlarından biri oldu.

'Slogan' filminin setinde Serge Gainsbourg ile tanıştı.Aralarında 18 yaş vardı. Yönetmen o akşam bir yemek düzenlemişti. Karşı karşıya oturdular. Şarap su gibi akıyor, birbirleriyle hiç konuşmuyorlardı. Jane, Serge'in ondan hoşlanmadığını düşünmüş, biraz dagıcık olmuştu. Altta kalmak istemiyordu. Serge’i dansa kaldırmak istedi.'Ben dans bilmem,' dedi Serge.

Kadın istedikten sonra…. Dansa kalktılar.Tüm şarkı boyunca bilerek Jane'in ayaklarına bastı Serge. Yemeğin sonunda bir gece kulübüne, ardından bir Rus müzikholüne gittiler. Sabahın ilk ışıkları geceyi aydınlatırken, Serge Rus kemancıları kulübün önüne dizmiş, kaldırımda dans ediyorlardı.

Körkütük sarhoş, Hilton Otelindeki süite çıktılar. Serge, odaya girer girmez sızdı. Jane, hemen koşup bir plakçıdan, sabaha karşı sokakta dans ettikleri şarkının plağını alıp Serge’in ayaklarının arasına sıkıştırdı ve kendi oteline gitti. Serge, sabah gözlerini açtığında yeni bir masal başlıyordu. Bir sigara yaktı ve Jane'i aradı.
Jane o sırada, James Bond filmlerinin bestecisi John Barry ile evliliğini bitirmiş, yıkık geçmişinin parçalarını toplamaya çalışıyordu. Serge ise Brigitte Bardot tarafından reddedilişinin yaralarını sarmaya çalışıyordu. Eh, tahmin ettiniz her halde.

1971'de kızları Charlotte dünyaya geldi. Charlotte daha iki yaşındayken Serge ciddi bir kalp krizi geçirdi. Kalp krizini atlatınca bir basın toplantısı yaptı ve ömrünü uzatmak için sigarayı ve içkiyi artıracağını açıkladı.

Serge'in alkolizmi gitgide kontrolden çıkıyordu. Birbirlerine delice âşıklardı, ama takıntıları aynı çatı altında kalmalarını zorlaştırıyordu. Serge, her şeyin kendi koyduğu kurallara göre olmasını istiyordu. Jane'in odasını ayırmış, ona “Oyuncak Bebek Odası”dediği bir yer vermişti. Evin kalan bölümünde tuhaf heykelleri, piyanoları, içki şişeleri, ağzına kadar dolu kül tablaları, görkemli tablolarıyla karanlık bir Lord gibi yaşıyordu. Jane, 'Dünyanın en hüzünlü gözlerine ve en güzel ağzına sahip,' dediği adama 11 yıl dayandı sonunda valizini alıp çıktı, gitti.

Serge sansasyonel bir hayat yaşamaya başladı. Yaptıklarıyla her gün Fransız basınını şaşırtıyor, toplumu kendinden nefret ettiriyordu. Bir gün Jane’i aradı ve ona kocaman bir pırlanta aldığını söyleyerek, ”Sana aldığımı kaybetmişim; bunu onun yerine takarsın,” dedi. Jane sesinden ne kadar çok içtiğini anlamıştı. “Off, Serge içmeyi bırak artık,” diyerek telefonu kapattı. Ve..

Ve…Serge birkaç gün sonra kalp krizinden öldü. Kızı Charlotte ölü babasını dört gün kucağında yatırdı. Cesedi yetkililere teslim etmiyor, kapısında ise tüm Fransa ağlıyordu.

NE DEMEK İSTEDİĞİMİ BEN DE BİLMİYORUM.

• BOŞLUKTAKİ İKİ İNSANIN TESELLİYİ BİRBİRİNDE BULMASI.

• ÇATIŞAN MİZAÇLARA RAĞMEN AŞKIN BİR ARADA TUTTUĞU BEDENLER.

• YILLARIN UNUTTURAMADIĞI BİRLİKTELİK.

VE
• BİR BABANIN ÖLÜ BEDENİNİ BİLE TESLİM ETMEK İSTEMEYEN BİR EVLAT.

BİLEMEM…BİLEMEDİM.








Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —