Oktay EROL

Tarih: 21.07.2025 11:57

O FOTOĞRAFLAR…

Facebook Twitter Linked-in

Kimi zaman fotoğraflar da dillenir! Bakana çok şey anlatır! Yaşamı kazır kökünden, insan olmanın erdemini sorgulatır! Zamanı durdurur! O fotoğrafların karesi içinde “nerede” durduğunu sorar! Yalnızlık mı vardır, bir başına kalmışlık mı, umarsızlıkla karşı karşıya kaldığının mı kanıtıdır? İçinde eşelenip durulan yazgısının orta yere savrulan izdüşümü belki de…

Ne olmuştur, nasıl bir duygudaşlık kopuşudur böyle? Bu denli “kötülük” yapma hırsının sonucu ortaya konan tablo, yaşamın geleceğine egemen olan koca bir kirdir! Doğadaki aynı tür canlı olmanın, aynı türdeki canlının “aynı türündeki” canlıya böylesine “karşıt” gözlerle bakışı ne içindir? Durup dona kalmamak, durup karanlığa savrulmamak, durup “ne olduğunu” anlayamamak ne için…

***

İlk gördüğümden beri “o fotoğraflara” bakıyorum… Bir hastane girişi… Girişin ikinci katından görüyor annesini, bir bankta oturmuş/sağ dirseğini dayadığı yerden yukarıda/ başını eline dayamış! Bir diğerinde daha anlam yüklü, daha insanı delirten, daha hırslara yenik düşmüşlük; ikinci kattaki buğulu/ kirli/ çizik olduğu belirsiz camın gerisinden kalkan Murat Çalık’ın eli, dışarıda giriş kapısının yol ortasında annesinin bitmeyen “umuda” selamı… Günlerdir yurdun her köşesinde konuşuluyor, bilmeyen/ tanımayan bile öyküsünü öğrendi artık! Murat Çalık, tanımsız bir sınavdan geçerken canı yanıyor annenin, canı yanan annenin acısıyla da yanıyor bir türlü! 

“Evladımı iki kez ölümden aldım” demişti, annesi Murat Çalık için! “Bir yenisine yüreğim dayanmaz” diye boğazına düğümlenen sözcükleri dizmişti! Ya hastane kapısı, ya da hapisanenin betondan duvarları kör olmuştu yaşamına! İki ayrı kansere karşı direniyordu Murat Çalık, çok kilolar da vermişti! Neden yirmi metre ilerisi bu denli uzak ona anlam veremiyordu! İnsan olmak, aynı canlı türünden olmak, aynı tür canlıdan “türüne” bu denli yaşam hakkı tanımamak neyin nesiydi?

***

“O fotoğraflara” bakarken, bir annenin içinde biriken sessiz çığlığıyla birlikte, sistemin ne denli insanla barışık olmadığını görüyorum! Murat Çalık iki ayrı kansere karşı çaba harcarken, “önlem” amaçlı tutukluluğun ne denli “yaşam hakkından” uzak olduğunu da görüyorum! Görmekle kalmayıp, lenfoma kuşkusuyla operasyon geçirdiğini, kilo yitimine uğradığını, bağışıklık sisteminin çöktüğünü, kemik iliği biyopsisi yapıldığını, buna karşın Adli Tıp Kurumu’nun rapor hazırlama duyarlılığı göstermediğini de biliyorum!

Şimdi gelinen noktada, kurumun “yeniden” aynı aşamalardan geçirilsin kararı “o fotoğrafların” derinliklerinde gizli! Yeniden kan sayımı, yeniden izlem, yeniden cerrahi aşamalar; bugüne değin yapılanlar yok sayılmış, yaşanan zorluklar göz önünden bulundurulmamış, kilo yitimi gözden kaçırılmış, yaşanmışlığıyla baş başa bırakılmış! Yaşama hakkı mı bu?

***

Kimine göre “eksiklik” anlamına da gelse; duygusal insanım! Sokakta ayağı aksayarak koşmaya çalışan bir hayvan da görsem, çöp varillerini karıştıran kağıt toplayan çocukları da görsem, pazar sonunu bekleyen bu yurdun “yoksulluğunu” da görsem baştan aşağı sarsılırım! “O fotoğraflar” daha başka bir şey, daha bambaşka bir duydu seli! Bunlar “insanım” diyende olması gereken duygulardır, diye düşünürüm!

İBB meclisinde, “iktidara” yakın Fatih Belediye Başkanı Ergün Turan’da dayanamamış ki, “Murat Çalık’ı severim, en hapsiyle yargılanmasını isterim” demiş! Sonra da “bu bir insani umuttur” diye eklemiş! En can alıcı sözü de şu: “AK Parti grubunda bu arkadaşlarımızın iyi ki suçlular diyecek psikopatlıkta biri olduğundan emin değilim.” Elbette, kimse “iyi ki suçlular diyecek psikopatlıkta biri” olmasın! “O fotoğraflar” dillenmeli, bakana çok şey anlatmalı, yaşama böylesine “umursamaz” tutu konmamalı çünkü; insanız, gün olur duygudaşlığa “hep” gerek duyarız! 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —