TIBBIYELİ HİKMET BEY

Çarlık döneminde Rusya’dan kaçarak Trabzon’a gelen Kafkas göçmeni bir ailenin çocuğu.

 

Çarlık döneminde Rusya’dan kaçarak Trabzon’a gelen Kafkas göçmeni bir ailenin çocuğu.

İlk, orta ve lise eğitimlerini tamamladıktan sonra   “Askeri Tıbbiye” ye girdi. 3 yıl sonra yani Mart 1919’da okul İngiliz birlikleri tarafından işgal edildi.

Okulun, yani Tıbbiye-yi Şahanenin kurtulması için Hikmet Bey’in ne yaptığını dün anlatmıştım.

4 Eylül’de Sivas Kongresi toplanacaktı. Öğrenciler  kongreye katılmak üzere aralarından iki temsilci seçtiler. Bunlardan biri  işgalci İngiliz askerlerine karşı gelerek okulun kuleleri arasına Türk bayrağı asan Tıbbiyeli Hikmet Bey’di.

Öğrenciler Sivas Kongresine katılacak arkadaşlarının masraflarını karşılamak için aralarında para topladılar ama toplanan para bir öğrencinin gidiş-geliş masrafını karşılıyordu. Bunun üzerine iki öğrenci yerine sadece biri gönderilebildi. İşte o yani 18 yaşındaki Hikmet Bey’di.

Sivas Kongresi başladığında Mustafa Kemal Paşa buradaki olumsuz havadan çok rahatsız olmuştu. Çünkü en yakınındakiler dahil birçok delege, bağımsızlık mücadelesinin başarılı olacağına inanmıyor, kurtuluş için ABD veya İngiliz mandası (himayesi) istiyorlardı.

Kongredeki bu olumsuz havayı dağıtan ve delegeleri kendine getiren, 18 yaşındaki Tıbbiyeli Hikmet Bey oldu.

Hikmet Bey  “Beyler,” diye bağırıp herkesi susturduktan sonra, “Delegesi bulunduğum Tıbbiye, beni buraya bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdi.
Mandayı kabul edemeyiz. Eğer manda fikrini kabul edecek olanlar varsa bunları şiddetle reddeder ve kınarız. Eğer manda fikrini kabul ederseniz sizleri de hain ilan ederiz, " dedikten sonra, Mustafa Kemal 'e dönerek, "Paşam siz de manda fikrini kabul ederseniz sizi de reddederiz. Mustafa Kemal Paşa’yı vatan kurtarıcısı olarak değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz,” diye haykırdı.

Mustafa Kemal Paşa Tıbbiyeli gencin onurlu duruşu karşısında şu cevabı verdi: “Evlat içiniz rahat olsun. Biz azınlıkta kalsak da mandayı kabul etmeyeceğiz. Manda da yok, himaye de. Parolamız tektir ve değişmez: YA İSTİKLAL YA ÖLÜM."

Sonra da delegelere dönerek, "Beyler gördünüz mü, muhtaç olunan kudret gençliğin asil kanında zaten mevcut " deyip, Tıbbiyeli Hikmet'i alnından öptü.

Kongrede söylenen bu sözler, daha sonra  Nutkun sonundaki Gençliğe Hitabe de, "Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur," şeklini aldı. 

 Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulunca; Hikmet Bey, arkadaşı Yusuf Beyle birlikte, Tıbbiye öğrenimini yarıda bırakarak Ankara’ya geldi ve iki Cebeci’deki Asker Hastanesinde   Tabip Albay İbrahim Tali Öngören’in başkanlığında, gece-gündüz çalıştı. Ardından da kendisine teğmen rütbesi verildi ve “Sıhhiye Subayı” olarak Büyük Taarruza da görevlendirildi.

Zafer kazanılınca İstanbul’a döndü ve tıp eğitimini tamamladı. Soyadı kanunu çıkınca Boran soyadını aldı. 

Mustafa Kemal Hikmet Bey’i hep hatırladı. Ona Balıkesir milletvekilliğini teklif etti ama o doktorluğu tercih etti ve Mustafa Kemal ile olan yakınlığını hiçbir şekilde kendi çıkarı için kullanmadı.
 
1944 yılında Sarıkamış’ta karda mahsur kalan Mehmetçikleri kurtarmaya çalışırken, ciğerlerini üşüterek verem hastalığına yakalandı ve bir sene sonra henüz 44 yaşındayken vefat etti. 

ESERLERİ VE ANISI ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİYORUM.

Not: Belki bir gün oğlunu yazmak da kısmet olur.


25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

16.03.2024 11:41:00

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI